DÜŞÜNCENİN LANETİ

Gülüş Teke
Gülüş Teke
DÜŞÜNCENİN LANETİ
09-04-2022
Yavaş yavaş düşüncelerin zemininden uzaklaşıyorum.
Ürküntüm, sükûnetimi bastırıyor.
Biliyorum; hiçbir zaaf beni onurlandıramaz.
Kıvamsız ve devamsız düşünceler ruhumu en ağır cezaya çarptırdı.
Adı huzursuzluk olan.
Beni aşan bir yalnızlığın yorgunuyum.
Zihnimin krampları beni telaşa düşürüyor.
Sayıklamalarımın boşluğuna düşüyorum kanatlarım kırık.
İnsanlık vasfımı kim yontuyor?
Azar azar tükeniyorum.
Düşen her parçam hiçliği taşırıyor.
Çırpınışlarım beyhude.
Kötülüğün iç bulandıran kokusu vicdanımı sarsıyor.
Kavramsal gerçekçiliğin yanında yavan duruyorum.
Birçok semavi yıkımın altında ezilmemek imkansız.
Yalvarıcı bir dilin karşında kavi durmak tanrısal bir güç olmalı.
Oluyor gibi gözüken ama bir türlü olmayan kimin denetiminden geçtiği ise bilinmeyen bir muamma.
İnsanın bataklığından, kendini kutsayanın tanrısallığından, tiksiniyorum.
Tatminsizlik ve düşkünlük acziyet kapımı zorluyor.
İştahını köreltmiş olsa da açlığın pençesinde kıvranan bir nefs durmaksızın dişlerini gösteriyor.
İsimsiz hastalıklar sarıyor ruhumu. Ve bir şey daha öğreniyorum her hareketin haritası bir tutkunun işaretini gösteriyor. Soruların kuyruğuna teneke bağlayasım geliyor, tıngırdadıkça her şeyin boş gürültüden ibaret olduğunu haykırsın istiyorum.
İnsanın kendini yenmesi yenilgi mi? Yoksa yine kedine karşı kazanmış olduğu bir zafer mi?
İnsanı bozguna uğratan yegâne şey hayalleri mi? Yoksa bir seçim yapma durumunda kalması kaynaklı mı? Emin değilim.
Kendi dolambacında kendini yitiren "ben'in" zihinsel ve ruhsal reflekslerini yineleyerek kendini imliyor olmasına ne demeli? Hasılı; ilkel güdülerinin pençesinden kurtulamayan insan dönüp dolaşıp yine kendine av olması kendi ölümünün yasını bir ömür tutarak yaşam çemberinin dışına çıkması, güncel hafızaya sahip olamadığı içinde, geçmişin tozlu sayfalarında yok olup gitmesi, düşüşünün tacı henüz başındayken o kendi krallığının yerle yeksan oluşunun farkına olmayışı, vaktiyle iktidara âşık olan enâniyeti ise hayal kırıklıklarının tahtına bir müflis olarak oturuyor olması, kendi iktidarında kendi aklından gayrisine emir verecek başka bir akıl bulamayışı, çıldırmakta son noktaya gelmiş oluşu ne yazık ki yolu kısaltmıyor.
Kendi fukaralığının zengini yine kendisi olan "ben'in" zamana sırtını döndüğünde, şatafatlı bir yalnızlıkla burun buruna gelmesi an meselesi, ayak dirediği anlamsızlığın içinde, tekdüzeliğin çatlak aynasına yansıyan suretini artık seçemez oluşu ise körlüğünden değil; bitik, şaşkın ve yenilmiş olduğundan kaynaklanıyor.
ÖNCEKİ YAZILARI