
Sinop Ceza evinde yatan, Sabahattin Ali´nin koğuşunu ve Ahmet Muhip Dranas´ın Fahriye ablasının hikayesini Sinop´ta yerel halktan dinlemek istiyordum.
Sinop´ta yapılan Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu Başkanlar Kurulu toplantısı, bu merakımı gidermeme vesile oldu.
Sinop Üniversitesi Ahmet Muhip Dranas Konaklama otelinde konakladık. Lobide ve toplantı salonlarında ünlü şairin duvara asılı şiirlerini okudum. Gözüme ilk ilişen Serenad Şiirinin ilk dörtlüğü şöyle;
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Otelin duvarları usta şairin, şiirleri ile adeta süslenmiş. Okudukça okuyası geliyor konaklayanların.
Ben en çok ?Fahriye Abla?sını merak ediyordum.
Sinop´ta tarihi mekanları, kaleyi gezerken birkaç kişiye, Ahmet Muhip Dranas´ın ?Fahriye Abla? şiirine konu olan Fahriye Abla´nın veya ünlü şairin evini sordum! Kimi ha şu yukarıda dedi, kimi ha öbür tarafta. Dranas, Ankara´da eğitim görmüş ve yaşamış, Sinop´ta defnedilmiş. Fahriye Abla´nın bir Ankara macerası olduğu yönünde söylemlerle yetindim.
Sonra, Sinop cezaevine yöneliyoruz. Bir anda Sabahattin Ali´yi koğuşundaki ranzasına uzanmış, ?Aldırma Gönül? türküsünü mırıldanırken hayal ettim.
En çok da Sabahattin Ali´nin kaldığı koğuşu merak ediyordum.
İlk etapta gördüğüm, işkence odaları, tecrit odaları ve onlarla ilgili anlatılanlar karşısında adeta şok oldum
Daracık işkence odalarında kollarından asılan mahkumların asıldıkları yukarıdan sarkıtılan zincirler, tavandan betona düşen su damlaları ve oda kenarında açıkta olan tuvalet taşı. Son dönemlerde o odalarda gazetecilerin cezalandırıldığını duymak daha da rahatsız etti beni.
Tecrit odaları; anlatılırken bile insanın fenalık geçireceği türden. Tek kişinin ayakta kalabileceği ve dizleri üzerinde çökerek yatabilirse, yatacağı odalar. Tuvalet aynı odada. Verilen ekmeği, tuvaletten çıkan kocaman farelerle paylaşılmaması durumunda mahkumun sonunun ne olacağını düşünmek bile çıldırtıcı. Mahkumlarla lağım farelerinin dost olduğu tecrit odaları.
Birinci bölümü gezdikten sonra, diğer bölümleri gezip gezmeme konusunda tereddütlerim oldu. Ama Sabahattin Ali´nin koğuşunu görmeliydim.
İkinci bölümdeki geniş avluya bakan ikinci kattaki odaya, Sabahattin Ali´nin duvarlara asılmış şiirlerini okuya, okuya çıkıyoruz. Bir yabancı turistin elindeki telefondan, ?Aldırma Gönül Aldırma? türküsünün boş odada yankılandığını duyunca, Sabahattin Ali´nin duru bir Türkçe ile yazdığı romanları, şiirleri aklıma geldi. Duvarında siyah beyaz bir fotoğraf ve duvara asılı bir şiir ile parmaklıklar arkasında manevi varlığını hissettim koca şairin. Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Aldırma Gönül Aldırma ve diğer şiirleri. Sabahattin Ali´nin koğuşunu ziyaret edenlerin mırıldandıkları ?Aldırma Gönül ? türküsünün sözlerinin ne büyük anlam taşıdığını, ceza evini gezerken daha iyi anlıyor insan.
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül, aldırma
Görmesen bile denizi
Yukarıya çevir gözü
Deniz dibidir gökyüzü
Aldırma gönül, aldırma
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah´a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül, aldırma
Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Ceza yata yata biter
Aldırma gönül, aldırma
Sabahattin Ali´yi duvarları yalayan deli dalgalarla başbaşa bırakarak, cezaevinin son bölümünü geziyoruz.
?Parmaklıklar Ardında? dizisinin çekildiği koğuşları gezerken, dizi sinema filmi şeridi gibi gözlerimin önünde canlanıyor.
Koğuştan çıkıyordum ki, bir baba oğluna anlattığı, cezaevi hatıralarına tanık oldum. Yaşlı adam cinayetten önce çocuk ıslah evinde, sonra büyüklerin koğuşunda 15 yıl yatmış. En azılı mahkumların yattığı koğuşta kaldığını, bıçağını denemek için adam öldürenlerin yattığı bir mahpushaneydi burası diyordu.
Ceza evinde sıkıntı bastı! Dışarı çıkıp şu duvarları dalgaların nasıl yaladığını görmek istedim. Duvarlarda yeşermiş incir ağaçları ve taşlar arasında tutunmaya çalışan bölgesel iklim çiçekleri arasından dışarı çıkarken, denizin serin esintisini yüzümde hissettim.
Bir rüyadan uyanmış gibi oldum.
?Aldırma Gönül Aldırma? türküsünü mırıldanarak deniz kenarındaki çayhanede çayımı yudumlarken, hayal ile gerçek arasında gidip geldim.
Selam olsun Ahmet Muhip Dranas!
Selam olsun Sabahattin Ali.
Sinop Ceza evinin restore edilerek müzeye dönüştürülmesi ve geçmişin acı gerçekleri ile yüzleşmenin tam da zamanı!