
"Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kus merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller"
Lise yıllarıydı Edebiyat hocamız herkesten bildiği bir şiiri okumasını istedi, sıra kendisine gelince büyük bir ciddiyet ve heyecanla "Mona rosa" yı okudu. Sezai Karakoç'u bu vesile ile tanımış oldum. Böylesi güzel ve içten bir şiiri kaleme alan bu kişiyi tanımalıydım ve onunla ilgili araştırma yapmaya diğer şiirlerini de okumaya başladım.
Sezai Karakoç her ne kadar "benim yüzde onum şiirse yüzde doksanım da düşüncedir" diye tanımlasa da kendini, şiirlerinin beni derinden etkilediği inkâr edilemez bir gerçektir ve Sezai Karakoç benim için en iyi şairlerden biridir.
Sezai Karakoç diriliş demektir aynı zamanda. Ona göre diriliş, aslında bir edebiyat akımından çok bir hakikat akımıdır. İslam’dan ayrılışın sona erişi ona yeniden kavuşmanın başlangıcıdır ve kendisini "Ben bir diriliş işçisiyim" diyerek ifade eder.
Medeniyeti de ak medeniyet ve kara medeniyet olarak ikiye ayırır Karakoç. Ak medeniyet İslam medeniyetidir. Kara medeniyeti ise vahiy dışı olan medeniyet olarak tanımlar.
Sezai Karakoç' u araştırırken okumaya ve araştırmaya olan merakı ilgimi çekmişti. Hızır’la kırk saat adlı kitabın bir bölümünün Fransızca yazılmış olması ve Fransız eleştirmenlerin "Bu şiiri ancak Fransızcası çok iyi bir edebiyatçı yazabilir" diye tanımlamaları ona olan hayranlığımı daha da celb etmişti.
Masal, sessiz müzik, inci dakikaları, Mona rosa, sürgün ve daha nice şiirleriyle yüreğimize dokunan, ruhumuzu doyuran, diriliş düşüncesiyle uyuyan zerrelerimizi bir nebze de olsa u/yandıran koca yürekli güzel adam ötelere pervaz etti bu gün. "Sevgili, ey sevgili, en sevgili, uzatma dünya sürgünümü benim" diyordu, vefatıyla dünya sürgünü de son buldu...
Diliyorum ki nurlar içinde uyusun ve bıraktığı eserler yeni nesillere de ışık olsun.
"Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim"