?>

Mardinspor Şampiyon

Nesrin Aykaç

2 gün önce

Babamın son yıllarında sorduğu "Mardinspor kazandı mı bu hafta?" sorusuna çok şaşırırdım. Erken yaşlarda ayrıldığı Mardin’den bir türlü kopamamasına da şaşırırdım. Hiç de öyle kolay değilmiş memleket sevdasından kurtulmak. Aidiyet duygusu sökülüp atılmaz, anılar unutulmazmış. Şimdi Mardinspor’u takip ederken anlıyorum babamı.

Mardin konulu bir sohbet sırasında söylemişti Mardin'de futbol oynadığını. Hangi koşullarda futbol oynadıklarını anlatan anılar iç acıtan türdendi. Üzüldüm, ona istersen o yıllara ait kayıtları kulübe sorabilirim dedim, istemedi. Kayıt olabilmesi mümkün değildi, “Zaten öleceğim, ne gerek var?” dedi. Sen bilirsin, dedim. Aslında geçmişe ait her kayıt, her belge çok önemlidir. Mardinspor kulübünün sloganında söylendiği gibi; “Mardinspor gücünü tarihinden alır.”

1935 ile 1940 yılları arasında sanıyorum Mardin’de yeni kurulan bir spor kulübüne devam etmiş. Yoksulluğun, zorluğun tavan yaptığı, İkinci Dünya Savaşı öncesi yıllarmış. Futbol topu, futbol ayakkabısı, forma, hatta havlu vesaire hak getire. Ayakkabılara bez parçaları sarıp oynarlarmış, böylece darbe alan futbolcunun canı yanmazmış. Eski ayakkabıların derilerinden top dikip içini çaput doldurarak yaptıkları top ile kaleye maça çıkarlarmış. Askerlik görevine giderken bırakmış kulübü. 1939 babamın yirmi yaşında olup askere gittiği yıl. Üç yıl sonra askerlik dönüşü Mardin’den Adana’ya göç etmişler. Futbol hayatı tamamen sona ermiş.

Arşivimde o yıllarda Mardin'de futbol oynamış bir oyuncu olan Faysal Eraytaç’ın anılarından alıntılarını bulunca babamdan dinlediklerimi hatırladım ve birinci ağızdan sizlere nakletmeye karar verdim. Futbolcu Faysal Eraytaç’ın anıları, hem babamın anlattıklarıyla hem de araştırma sırasında okuduklarımla örtüşünce ve Mardin söz konusu olunca tarihe not düşmeliydim. Birinci ağızdan okumak daha iyi olacaktır.

Faysal Eraytaç anıları

“Mardin’de o dönem, gençliğimizin ve hayatımızın en önemli parçasını oluşturuyordu spor, bilhassa futbol. Başka eğlencemiz de pek yoktu doğrusu. Şar Mahallesinde Şeydullah Camii’nin önünde çok geniş bir alan vardı. Mahalledeki çocuklarla orada top oynardık.  İmkânlarımız kısıtlıydı, nitekim topumuzu bile bezden yapmıştık. Çok sonra, askeriyeden potinler alıp onlardan top yapardık. Üç dört kiloydu top ve birine çarptı mı mahvederdi. 

Cemal Kıray isminde dönemin valisinin bize katkısı yadsınamaz. Çok müstesna bir insandı. Arkadaşlarla onu ziyarete gitmiştik. Bizi çok iyi karşılamıştı ve bir isteğimizin olup olmadığını sormuştu. “Kaç kişisiniz? Bugüne kadar neler yaptınız?” dedi. Biz mahalleliler futbol takımı oluşturmuştuk. Kendisine ayakkabı ve forma ihtiyacımızın olduğunu iletmiştik. Tüm eksikliklerimizi kendisine bildirdik. O da yardımını esirgemedi. Atletizm kıyafetleri getirtti önce bize, daha sonra da potin getirtti Ankara’da yaptığı görüşmelerden sonra. Lakin formamız hala yoktu. Bizi Gaziantep’e gönderdi. 11 adet forma yaptırdık orada, ancak, formalar çok kalın iplikten olduğu için ter kokusu dayanılmaz bir hal alıyordu ve bitlenmiştik. Vali, sıtma savaştan ilaç istemişti. Bir kadına yıkaması için de formaları vermiştik. O da formalar bitli olduğu için yıkamamıştı. Bu kez başka bir adam bulduk, ama o da bir, iki yıkamadan sonra gelmedi. Vali ile tekrar bit olayını konuştuk. “Vali bey iki varil buldum. Birini evden getirdim birini de aldım. Birine kireç doldurdum diğerine de su. Önce formaları kireçli olana atıyorum. Karıştırıyorum, çıkarıp içinde su olan varile atıyorum” dedim. Vali Bey de bana yardımcı olabilecek birini yönlendirdi. Böylece bitlerden kurtulmuş ve rahatlamıştık.

Sonrasında, Mardin’de ilk çorap satışını yapan ve Zeki Çorapçı diye bilinen yerden formaya benzer bir şeyler yapıldığını valiye ilettik. O dönem devletin de imkânları buna pek uygun değildi, gençtik ve ne yapabileceğimizi kestiremiyorduk. Futbol sahamız da yoktu. Vali Bey, bizi karayolları bahçesine yönlendirdi. Orada bir müddet top oynamaya başladık. Bize: “Sabredin! Ankara ile temastayım. En kısa zamanda size saha yaptıracağım” demişti. Tüm bu imkânsızlıklar içerisinde güzel de bir takım oluşturmuştuk. Hatta nam bile salmıştı. Çok talep ve ilgi vardı futbola. 

Beyt Nazo yani Oral ailesinden bir takım oluşuyordu. Oluşturduğumuz takımda Oral ailesinden dört kişi vardı. Takıma alamadığımız birçok kişi darılmıştı bile! Takım arkadaşlarımızdan Cemil Aras kaptan olmuştu. Cemil, Avrupa’da yaşamıştı ve iyi bir topçuydu. Takımda zengin arkadaşlarımız vardı, bunlar belediyeye gaz satıyordu, İbrahim ve Hanne gibi. Ayrıca durumu iyi olan arkadaşlarımız kendilerine forma temin edebiliyorlardı. Cemil kaptan olduktan sonra vali ile temasa girdi. Bu arada, Kızıltepe ve Nusaybin’de de futbol takımlarının kurulduğu haberleri de geliyordu. Bunlar yaşanırken, bize de yeni formalarımız ulaşmıştı. Formalarımız penyeden olup rengi de lacivert beyazdı. Oldukça da güzeldi. 

Diyarbakır sporu davet eder, birlikte maç yapardık. Dışarıdan oyuncuya ihtiyacımız bile kalmamıştı ve bu kurulan ilk takımdı. Çünkü bizden önce başka da takım yoktu. Bu arada kaptanımız Cemil’in de kardeşi Avrupa’dan gelmiş, bize katılmıştı. O da orada futbolcuymuş. Artık daha sağlamdık. Askeriyede bir üsteğmen vardı o da takımımıza girdi. Böylece çok güçlü ve zengin bir kadro oluşturmuştuk. Seyircilerimiz de vardı ve gittikçe de kalabalıklaşıyordu. Desteklerini çok hissediyorduk, bu da bizi daha çok hırslandırıyordu. Neredeyse tüm Mardin halkı gelirdi maçlarımıza. 

Diyarbakırspor ile olan maçlarımızda genelde sorun çıkardı. Urfalılarla kardeş gibiydik, sık sık gelirlerdi ya da biz giderdik oraya. Belediye de keza yardımlarını esirgemiyordu. Belediyeden elemanlar gelirdi, potinlerimizi getirmişlerdi. Sevinçliydik çünkü onları ayakkabıya çeviriyorduk. İlkin topumuz da potindendi. Daha sonra sahamız yapıldıktan sonra artık oraya geçmiştik. Ancak, zemin çok kötüydü. Sahanın bir tarafı yüksek diğer tarafı çukurdu. Toz, toprak, taş, kum içinde kalıyorduk. Elbiseler batıyordu, ayaklarımız parçalanacak gibi olurdu.  Ailemiz eve bile almazdı döndüğümüzde, o denli. Vali de kurulan spor kulübüne ve maçlara iştirak ederdi. Vali Bey, atletizm için şort, atlet ve çivili ayakkabılar temin ederdi. Bizi Diyarbakır’ın yeni yoluna kadar cip ile bırakırdılar. Oradan başlardık koşmaya, cip de bizi takip ederdi. Antrenmanlarımız birkaç yıl bu şekilde devam etti. Bu arada ustamın Mardin’den ayrılması gerekiyordu, bu yüzden de terzi dükkânını bana bırakmak istiyordu. Ben de kaptanımız Cemil Alkan’a ayrılmak istediğimi belirttim. O da bu durumu Vali Bey’e iletmişti. Vali de beni çağırdı yanına ve beni hem bölgeye hem de spor kulübüne idare amiri yapmak istediğini söyledi. Bu vazifenin çok ağır gelebileceğini düşündüm. Korktum da. Bölgenin sorumlulukları çoktu, ama ikna da oldum çünkü vali, babamız gibiydi. Ben de kabul ettim. Okulların tüm topları, formaları ve diğer malzemeleri bana teslim ettiler. Tüm bunlardan sorumluydum artık. 

Son olarak, 1954-1955 yıllarında Doktor Arif Atlı tarafından Gençlik Kulübü yayınlarından ve Hikmet Yayınevi tarafından Mardin, Kırklar Kilisesi’nde basılmış “Mardin'de Spor” kitabı bu anlamda çok mühim bir kitap olup; kitapta yönetim kurulunda yer alan bürokratların ve iş adamlarının da Mardin’de spora büyük destekleri olduğunu belirtmek isterim.”

Son söz: Her şey gibi futbol da emek ister, fedakârlık, tutku ister. Mardinspor kulübünün sloganı “Mardinspor gücünü tarihten alır.” sözünü çok iyi anlıyorum. Bugün babamın duygularını da anlıyorum. Mardinspor’un şampiyon olmasında emeği geçen herkesi kutluyorum.

Nesrin Aykaç 

YAZARIN DİĞER YAZILARI