
?Sevdası kunduz siyahlım, bana sükûtu azık mı ettin dibini
tutturduğun akşamlara??
...
Bir böğürtlen mevsimiydi
Gidişinin tahammülsüzlüğün de
İki damla yaş ürperdi gözlerimden
Kirpiğimin trabzanında kaya kaya aktın
Yanaklarımdan boynuma doğru, gizlice
Gittin işte
Buruk-tatlı kıvamda gelişi güzeldin
Tutkulu zamanların mistik lisanında
Dipdiri kifayetime eştin
Hani kırk asırlık hatırı vardı bu aşkın?
Meğer iki sabahlık güneştin
Artık anlamını yitirdi yitik masalımız
?Bitti? diyen çöl fırtınası sözlerinde
Yalın ayak koşup gittiğin gün anlamıştım
En mukaddesine
Gittin işte, miadından önce
Zamansız yırtılan takvim yaprağı gibi
Dalımdan döküle döküle, gittin işte
Köprü altı çocukları gibi
Gözlerinde uyuyakaldım yine
Kim´sesizliğimde, biçare
Aç açına çırpındıkça
Sisli efkârlar dağılıyor soluğumdan
Aklımdan teğet geçtikçe suretin
Kendi soluğumda boğuluyorum
Kalbimden teğet geçtikçe,
Değme keyfime
Böğürtlen mevsimini öpe öpe
DÛ renk oluyorum
Aç hadi!
Aç kirpiğinin lalenaz perdesini
Sen bende dört mevsim yedi iklim aşken
Hangi ara tuttun ayrılığın ellerini?
Hangi ara bozdun?
Bu efsunlu büyünün ahengini?
Oysa martısız rıhtım, denizsiz balık
Yaşsız göz, ateşsiz köz,
Üzümsüz bağ olmazken
Giderayak hangi ara batırdın
Gözlerime şarapnellerini?
Nefesinde yana yana pişmişken
Hangi ara kuzum?
Bana hangi ara soğuttun içini?
Bak işte
Parmak uçlarım karıncalandı yine
Dumanı üstünde yine köylük öfkemin
Dilimin ucunda özgürleşmeyi bekleyen
Binlerce kaçak göçmen kelime, telef oldu yine
Sen kaybına uğradığım günden beri
Özlemleri tedavülden kaldırdım say
Öfkemde diş biledikçe anlıyorum
Meğer ardından ne çok dudak bükmüşüm
Ne çok gülüşündeki boyalar sahteymiş be!
Gittin işte, bizden gittin işte
G´öç uykusuna yattı yaraladığın turnalar
Aşk olmadan çatlamaz ki tohumlar
Camlara çarpa çarpa ölen kar taneleri gibiyim
Bak işte, kar mezarlığına döndü
Evimdeki pervazlar
Gittin işte, bizi öldürüp gittin işte
Cennet gözlerine çarpa çarpa öldüğüm
Tek bir damla yaş kalmadı kırdığın testide