USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Süryanicenin Tarihsel Önemi ve Durumu

15-09-2018

      Süryanice, Bethnahrin (Mezopotamya) organik kültürünün mirasçısıdır. Medeniyetin gelişiminde rol oynamış kadim bir dildir. Doğu´nun bağrından türemiş dünyanın eski dillerinden biridir. İsa Mesih´in konuştuğu dildir. Antakya Süryani Kilisesi´in doğuşuyla gelişen, Dicle ve Fırat´ın uzun tarihidir. Süryanice´nin kavramsal derinliği Hıristiyanlığın yayılmasına öncülük yapmıştır. Sosyal arka planda başka faktörler olsa da, Süryanice´nin akidevi kavramları ve entellektüel etkinliği olmasaydı, Bethnahrin´de kilise ve ritüeller bu denli gelişemezdi.

         Doğu-Batı düşüncesine sunduğu önemli katkılarla Hıristiyanlığın yayılmasına, düşüncenin, felsefenin gelişmesine, Yunan uygarlığının Arap dünyasına ve Avrupa´ya ulaşmasında öncü rol oynamış bir dildir.

         Antikitenin İslam dünyasına aktarılmasında Süryanicenin ve aromasının katkısı büyüktür. Süryanicenin açılımcı karakteri; tarihte bölgenin sosyo-kültürel yaşamına özellikle Arapça diline ve İslam felsefesine önemli entelektüel katkılar sunmuştur.

         Hıristiyanlık teolojisinde güçlü kavramlara sahip olan Süryanice, Hıristiyanlığın bir dili olarak nitelendirilebilir. Bu dille yazılan eserlerin ana referans kaynağı, büyük ölçüde Rabbin Kelamı´na, ahlaki donanımlara dönüktür. ?´İnsan, hak ve hakikate doğrulukla, yaratılanlara da ahlakla davrandığında insan olur´´ gerçeğini önceden kavrayan Süryani yazarlar/düşünürler, pozitif bilimlerde zengin bir miras bırakarak, ruhsal farkındalıkla, sosyal düşüncenin gelişimine hizmet etmişlerdir.

        Bir dile, bir kültüre organik bütünlüğünü sağlayan şey kelimelerin/kavramların anlam-değer dünyasıdır. O dünyada aşınma ve anlam kaybı başlamışsa, yok olma kaçınılmazdır. Aşınma ve anlam kaybı hastalık gibidir. Kelimelere ait kavramsal kişiliğin ölmesine neden olur. Bu da toplumsal ilişkileri olumsuz etkiler.

       Anlamsal kişilik kavramların ve kelimelerin içeriğine, dolayısıyla ruhuna vurgu yapar. Hem anlamını, hem değerini açıklar. Bu içerik, bu anlam, bu değer, insanların eylemlerini, motivasyonlarını belirleyen çok önemli işlevlere sahiptir. Kavramların anlamsal kişiliği, düşünce kalıplarını geliştirir, mevcut anlamları büyütür. Hatta yeni anlamlar katar. Bu da, insanların anlamlandırma yetisine, değerlendirme sistemine olumlu etki yapar. Anlamlandırma yetisinin zaafa uğraması, bir insanın, dolayısıyla bir dilin başına gelebilecek en büyük musibettir. Bu musibet, aşağılık kompleksini tetikler, bunalıma sokar, birbirine düşürür, imhaya sürükler. Dildeki kavramsal gelişim, o dilin hayatiyetine, o dili kullanan insanların sosyo-kültürel şekillenmesine, siyasal varlığına, anlaşılmalara güç katar. 

         Bir dilin ölmesi, o dili konuşan halkın, o dille yaratılan mirasın yok olması demektir. Çünkü dil, sadece insanlar arasında anlaşma aracı değildir. Bu dildeki bilginin, bilgeliğin geleceğe aktarılmasını sağlayan, geçmiş ile gelecek arasındaki ilişkiyi geliştiren bir araçtır.

         Bütün diller ve kültürler, insanlığın sırlarını anlatır. Ancak söylendiği üzere, aslına ve özüne dönmeyen yok olmaya mahkumdur. Hiçbir toplum kendisine ait olmayan, kendi öz kültüründen çıkmayan bir düşünce tarzıyla uzun süre yaşayamaz. Her toplum kendi öz kültüründen yola çıkan ama evrensel olanla ilişkili bir düşünce geliştirebildiğinde sosyal entegrasyon ve düşünsel gelişim anlam bulacaktır.

         Bu düşünce tarzı, kendi hakimiyetini tesis etmeye, diğerlerini yok etmeye değil, aksine sosyal adalete, barışa, hakkaniyete, karşılıklı dönüşüme, var etmeye hizmet eden bir temas biçimi şeklinde gelişmelidir. Çünkü kainattaki her şey hayatın anlamını anlamaya ve geliştirmeye destekçi olduğu müddetçe faydalıdır.

        Süryanicenin durumu, Süryanilerin mevcut yapısıyla yakınlık arz etmektedir. Maduniyet, mağduriyet ve savrulmalar, Süryaniceyi ve kavramsal gelişimini olumsuz etkilemiştir. Aslında Süryanicenin şimdiki durumu, eski dönemlerin, tarihsel olayların farklı derecelerdeki devamıdır

        Tarihte oynadığı bütün olumlu rollere karşın, Süryanice günümüzde buruk bir dildir. Kilisede, literatürde varlığını devam ettiriyorsa da, ruhsal derinlik taşıyan sosyo-kültürel kavramları küllenmiş, anlam/değer içerikleri erozyona uğramıştır. 

        Günümüzde, yol şartları değişince, yolculuk şartları da değişmiştir. Bu da Süryanice´yi sarsmaktadır. Yeni karşılaşmalar, yeni temaslar, yenilikler, farklı tehlikeler, farklı algılama biçimleri vuku bulmuştur. Akidevi, felsefi, siyasal, ruhsal-kültürel Süryanice kavramlarının ?sosyolojik bir bakışla- düşünce şeklinde hayatiyet kazanması, yutulmalara, ezber bozmalara karşı direnç oluşturacaktır. Kadim bir ruhun yok olmaması, eliminasyona uğramaması açısından bu elzemdir. Değişim arayışlarının krizlerle iç içe girdiği bir süreçte, bu, çok önemli bir çaba olacaktır..

        Süryani geleneğinde ??üretken insan, hamile kadına benzetilir. Yaşarsa, yalnız kendine yaşamaz. Ölürse, yalnız kendisi ölmez´´ anlayışı vardır. Sosyal uyum ve barış, insani yeteneklerin ve özgünlüğün ortaya çıkmasına, hayatın hizmetine sunulmasına bağlıdır. Bütün yetenekler  (kakro, mavhabtho) Allah´tandır. İlahi antlaşmadır. Emanettir. Hayatı zenginleştirme güdüsüyle hizmet etmezlerse, antlaşma fesh edilir. Yetenek geri alınır.  

        Dolayısıyla, Süryanice kadim bir ruhtur, kadim bir kültürdür. Bu ruhun sönmemesi için farklı yaklaşımlar ve farklı çabalar gerekmektedir. Temel amaç, kurumakta olan bir ağaca su vermek olmalıdır. Esas olan kadim olan bu ruhu ve bu kültürü yaşatmak, evrensel olanla buluşturmaktır.

       Çünkü entelektüel sermaye elektriğe benzer, görülmez, aydınlatır ve yol gösterir. Bilgi ve bilgeliğin kazandığı yeni boyutlarda, entelektüel sermaye dünyayı, kapısız ve duvarsız bir pazara dönüştürmüştür.

       Tarihi süreç içinde Mardin´in geçmişinde hep var olan,  insanlığa ve Hıristiyanlığa büyük katkılar sunan Süryanice´nin korunması, geliştirilmesi, sadece bu dili sevenlerin ve bilenlerin sorumluluğu değildir. Hıristiyanlığa, insanlığa, evrensel kültüre karşı sorumluluk taşıyan herkesin duyarlı olması gereken bir konudur.

       Onun için Süryanice gibi kadim bir ruhu yaşatmaya çalışmak, bu uğurda çaba gösterenlerin cesaretlerini beslemek, gelecek kuşaklar adına önemli ve anlamlı bir katkı olacaktır.

       Söylendiği üzere, ?farkındalık öksüz bilginin annesi´dir. Literatürde, mevcut olan fakat henüz fark edilmemiş bilgiye öksüz bilgi denmektedir. Herhangi bir bilgiyi fark edip kullanmaya başladığımız anda o bilgi artık bizim için öksüz bilgi olmaktan çıkar. Bu yüzden asıl mesele bilmek değil fark etmektir. Çünkü insan bildiğinin farkında değilse, o bilginin hiçbir faydası yoktur.

 Malfono Yusuf Beğtaş