Yaşadığımız onca şeyin içinde, çemberin hatta tam ortasında olduğumuz halde nasıl da görünmez oluyor bazen gerçekler.
Yaşadıklarımızın bize yansıması neye göre değişir? Neye göre şekillenir? Sanrılarınızın yanılgısında her şey bir algoritmadan ibaret. Oluşturduğumuz algılar bize ait bir et parçası.
Hem konuştuklarımız hem yaptıklarımız hem düşüncelerimiz. Hepsi birbirinden ayrı ya da farklı olamaz. İnsan yarasını kendi seçer. Çünkü neyi istemiyorsa neyden hoşlanmıyorsa ya da neyden korkuyorsa oradan sınanır? Öyleyse kader yazısı alnında mı elinde mi? Şimdi her filozof arkadaşlar bu konuya her ikisi de diye cevap verecekler.
Durum bildiriyorum heyhat! Bende bilirim navigasyonu açıp yol yapmayı. Peki bilmediğin bir yolda hiç kimseye danışmadan kendi düşüncelerinle harita çizip hiç gittin mi menzile?
Şimdi duyduklarınla değil duyularınla cevapla? Soru aynı?
İnsanın kaderi alnında mı elinde mi?
Düşünmek için vakit harcadıktan sonra oku bu kısmını, sana kendi fikrimi söyleyeceğim.
İnsan doğduğu andan itibaren öğrenebilen bir varlık. İçgüdü hayvanlarda var bizler öğrenme eğilimiyle geliyoruz dünyaya. Ne diyor önemli bilim adamı, annelik içgüdüsü sadece hayvanda mevcuttur. Bizler bu duyguya sahip olmayı öğretilenlerdeniz.
Öyleyse sen hiç düşünüp yolunu çizmeye karar vermedin. Hatta hiç düşünmedin. Bekledin popüler yaşamın içine karışıp sana pazarlanan fikirleri benimsedin.
Sonra senden olmadı diye alnını mı ovuşturacak ellerin?
Geldik ikinci soruya, elinde müsebbip olmadığını söylediğin istenmeyen yaşananlar var.
Bu akıntıya dur demekte mi elinde değil?
Bir kere denedin, iki kere denedin, üç kere denedin olmadı. Olmadı diye mi kader oldu, bıraktın.
Yoksa sen kendi keşfinde henüz tamamlanmamış puzzle parçaları mı bulunduruyorsun?
Nerde bu parçalar?
Elinde!