Orta kuşakta bahar, ilk benim memleketime gelir.
Badem çiçeği ile?
Cemreler havaya, suya ve toprağa ilk benim memleketimde düşer.
Benim memleketimde yollar güvercinlere sorulur.
Dağlar alçakgönüllü, ovalar denizler kadar engin, gönüller yorgun?
Ve bir su serpilir ruhlara ezan-ı Muhammedi ile.
Derken bir çan işitilir kilisemizden.
Bir grup serçe havalanır düz damlardan.
Benim memleketimde kayalara kaya, taşlara taş denmez.
Kayalar ufalanır taş olur, taşlar yontulur oluk olur.
Aynı türküyü söyler bir bakırcı ustası ile
Henüz on altısında, gergef işleyen Süryani bir kız.
İki hamal geçer Sıratımsı bir yoldan.
Beli bükülmüş, yolu çizilmiş iki yorgun hamal
Rızkı bir ipe tutturulmuş, nefs-i raziye katında iki hamal?
Yüzlerinde bütün mevsimlerin derin izleri
Benim memleketim, -Çanakkale gibi- bir aynalı çarşı
Evler bir, sokaklar bir, insanlar bir?
Bir, bir, bir? Birlik olmuş insan ve hayvan ve toprak.
Ne mutlu benim güneş yüzlü, toprak kokulu insanlarıma!
Benim memleketimin kalesi yüksektir, sarptır.
Başını döndürdü İngiliz Nüel´in, Fransız Normanı´ın.
Sen bağımsızsın, sen özgürsün, sen hürsün.
Ufuklarında dalgalanır ancak bir ay ile bir yıldız.