USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

İKTİDAR-CEMAAT

23-12-2013

              Yarım asır'ı aştı yaşım.

              Ülkenin bugün düştüğü durumu hayal bile edemiyordum.

              Kısa bir analiz yapma gereği duyuyorum.,

              Demokrasinin tam anlamı ile işlemediği, yerleşemediği ülkelerin temel sorunu, ya da gelişmekte olan ülkelerin demokrasi taşlarının rayına oturması sürecinde yaşadığı olumsuz evrelere tanık olduk.

               Biraz geriye gidecek olursak!

               PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın Milli İstihbarat Teşkilatı için çalıştığını 'onlar beni kullandı, ben onları kullandım' sözleriyle açıkladı.

               Birçok devrimci dernek, kuruluş çökertilirken Öcalan Bekaa vadisine ulaşmayı başardı, kullandım dediği kuruluşun desteği var mı bu da tartışılır?

                PKK güçlendi, bölgede ve ülke genelinde gerçekleştirdiği eylemlerle ses getirmeye başlayınca, bu sefer yeni bir oluşum ortaya çıktı.

                Gercüş vadisinde eğitim gördüğü ileri sürülen Hizbullah örgütü.

                Örgüt lideri ve üst kademe yıllarca Mardin'de tarihi bir evde bölgede eylemleri planladı. PKK mensuplarına, sempatizanlarına karşı 'tek kurşunlu' eylemlere geçti.

                  Başarılı da oldu.

                 Ancak hesaba katılmayan bir şeyler meydana geldi. Hizbullah örgütü güçlendikçe sınırları genişletmek istedi.

                 Bu sefer devlet Hizbullah'a karşı mücadele başlattı, aralarında Hüseyin Velioğlu'nun bulunduğu üst düzey yöneticilerini etkisiz hale getirdi.

                 Her  yeni dönemde, gelecekte ülkenin temel taşlarına zarar verecek bir oluşum ortaya çıkıyor. Çünkü demokrasi tam oturmamış, demokrasiyi herkes kendi düşüncesi doğrultusunda uygulamaya koyuyor, ya da uygulamaya çalışıyor. Evrensel bir demokrasi anlayışına ne yazık ki henüz sahip olamadık.

               Cemaat hatta cemaatler ortaya çıkmaya başladı.

               Her cemaatin farklı görüş ve işleyişi var. Kimi sarıklı,kimi çember sakallı.

               Kimi cemaatler yeşil,kimi beyaz,kimisi de siyah giyinmeyi uygun gördü.

                İslamiyet'in en güzel,en özgür ve en iyi yaşandığı, nüfusunun %90'ından fazlası Müslüman olan bir ülkede 21. Yüzyılda cemaatler zaman zaman çatışma sınırına geldi, güç gösterisine girdi.

                Siyaset bir çok kez dini, inancı öne çıkardı. 'Dindarız, Allah için çalışıyoruz' diyen bir siyasi parti en kötü ihtimal ile fazla oy ile işe başlamış oluyor.

                Ve siyasiler, cemaatleri sevmeye başladı.

                 Okyanuslar ötesine selamlar-sevgiler-saygılar gönderilmeye başlandı. Amerika'ya yolu düşen icazet almaya gitti belli mekanlara.

                  Bir anda bıyıkların şekli değişti, kadınların giyimleri farklı şekillere büründü.

                  Erkeklerde badem bıyık, kadınlarda türban ön plana çıktı.

                   Telefonlar selamünaleyküm ile açılmaya, elhamdülillah ve inşallahlarla kapanmaya başladı.

                   Ama görüntü ile amelin uyuşmadığı hiçbir zaman gözlerden kaçmadı.

                  Görevinde yükselmek isteyenlere,badem bıyıkları,eşlerinin türbanı ve mensup oldukları cemaat referans olmaya başladı.

                  Kılık kıyafeti uysun,eşi türbanlı olsun,cemaat ile irtibatı olsun,gerisi önemli değil.İnancı,vicdanı, toplumsal sorumluluğu ikinci plana itildi.

                   Gazetelere yansıyan sınav sonuçları, yandaşlara verildiği ileri sürülen sınav soru cevapları, sadece birkaç sınavın yenilenmesine neden oldu.

                    Kamu hizmetlerine girişlerdeki şaibeler,yazılıda yüksek puan alanların sözlüde referansı olmadığı için elenmesi iddialarına kimse sahip çıkmadı ya da çıkmak istemedi.

                    Ve bu gün geldiğimiz,ülkenin içine düştüğü  içler acısı durum ortaya çıktı.

          Cemaatin lideri beddua ediyor.

           Sayın Başbakan 'Devlet içinde devlet var. Bunun gereğini yapacağız' diyor.

            Bugünkü devlet içindeki devlet, derin devleti çökertmişti oysa.

            Her yeni devletin de kendine göre bir derin olmaz mı?

           Bakan çocuklarına karşı başlatılan operasyon ortalığı bir birine katıyor.

           Memurlar amirlerinden habersiz, yolsuzluk takibi yapıyor.

          İçişleri Bakanı'nın, Emniyet Genel Müdürünün, Vali'nin, İl Emniyet Müdürlerinin haberi olmadan gün doğmadan operasyon yapılıyor.

          Düne kadar İtalya'daki temiz eller operasyonu savcısına benzetilen savcı, bir anda kahramanlıktan düşürülüyor.

           Ve savcıların birkaç saatte hazırladıkları fezlekeler,emniyet tarafından imzalanmadan geri gönderiliyor.

             İktidar-cemaat çatışması değil mi bütün bunlar?

 

            Aklıma bir şey geldi.

             İktidarın nimetlerinden yararlanmak için yalakalık yapan,işleri yürüsün diye cemaat yanlısı görünen, badem bıyıklı yöneticiler ne yapacak.

             Cemaat mensubu olmadıklarını göstermek için bıyıklarını mı kesecekler, yoksa Osmanlı bıyığı mı bırakacaklar?

              Olmadı şarap, bira mı içecekler!

              Onları vicdanlarıyla baş başa bırakırken, gerçek inançlılara sonsuz saygılarımızı sunuyoruz.

            Basın kanadına gelen yasaklama!

             Emniyet müdürlüklerinde basına oda verilmemesi tartışılabilir.

            Ama müdürlük binalarına gazetecilerin girmesinin yasaklanmasının izah edilir yanı olduğunu kabullenemiyorum.

             YARGISIZ  İNFAZ..

             Bakan çocuklarıyla ilgili operasyonda, basına yapılan erken servisler  aşırıya kaçtığına inanıyorum. Hele sosyal medya da sınırlar çok aşıldı. Belgeler,takibe takılan telefon konuşmaları savcılardan, hakimlerden önce gazetelerde,internet sitelerinde yer aldı.

              Bakanların çocukları suçlu olabilir,yolsuzluklara karışmış olabilir, hatta babaları da bu suça ortak olabilir. Ama kesinleşmeyen, bir dava için bakanlara hangi partiden,hangi düşünceden olursa olsunlar bu kadar acımasızca yüklenmek,hakarete varan mesaj yazmak ve paylaşmak bence aşırıya kaçan bir davranıştır. Bir şeyi yazarken,twit atarken  empati yapmak lazım.

               Yerel boyutta ise dikkatimi çeken bir husus,bazı kesimlerin İçişleri Bakanı Muammer Güler için neredeyse oh olsun diyecek gibi bir tutum sergilemeleri. Mardin dışında  hiçbir il'de  böyle bir tutum gözlemlenemez, görülemez.

               Devletin savcıları, hakimleri millet adına verecekleri kararlarda taraf olurlar ise vicdanları onları farklı bir şekilde mahkum edecektir.

                Ve sevgili okurlar, yarım asırlık yaşantımda, dejenere olmuşluklara,köhnemişliklere, ikiyüzlülüklere daha yakından tanık olmaktan üzüntü duyuyorum.

                Demokrasiye ihtiyacımız var..

                Hem de en evrenselinden.