USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Bayramı Bayram gibi yaşa(ma)mak

24-04-2020

        Corona adını verdiğimiz virüs tüm dünyayı esir aldı bir anda. Balans ayarlarıyla oynadı. Ekonomik ve sosyal dengeleri bir çırpıda bozdu. Paniğe kapılan tüm ülkeler bazı önlemler almak zorunda kaldı. Temas-sosyal mesafe- izolasyon gerekliliğini sağlamak için insanları evlerine tikti. İşyerini kapatan esnaf, yolda simit satan simitçi, ayakkabı boyacısı taşıyıcı olmasın diye işi bırakmak zorunda kaldı. Dükkan ve ev kirası, elektrik-su- doğalgaz faturaları, banka borcu, rutin hane harcamaları nasıl karşılanacak düşüncesi olmadan.

        Aynı kaygılardan iki kişi birlikte yürüyemez oldu. Üç arkadaşın bir yerde oturarak çay içip sohbet etmesi imkansız hale geldi. Akraba- tanıdık görüşmesi hayal oldu. Böyle olunca da ; aile toplantısıymış , düğünmüş, bayrammış hepsi suya düştü. Bayramı bayram gibi yasayamamak olgusu oluştu. Önce Süryani vatandaşlar geçen haftaki bayramlarını toplu halde kutlayamadı. Her yıl Süryani´si- Müslümanı ile yüzlerce kişinin katıldığı bayramlaşma yapılamadı.

         Dün de 23 Nisan Çocuk Bayramıydı. Hem de 100. yıl gibi anlamlı bir günde her zamandan daha coşkulu, daha katılımcı olması gereken bayram. Ama ne var ki; Coronavirus önlemleri bu bayrama da damgasını vurdu. Her 23 Nisan´da Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Vali, Belediye Başkanı makamlarına oturup vatandaşın derdini dinleyen, sorunların giderilmesi için maiyetine emirler yağdıran çocuklarımız olmadı. Gelinlik giyip gelin olan, kanat taktırılıp kelebek olan kız çocukları, subay veya polis kıyafeti giyen erkek çocuklar coşkuyla tören alanına gidemedi. Anne ve babalarının Atatürk posteri, bayrak ve balonlarla süsledikleri odalarında veya balkonlarında kutladılar. Atatürk posterinin karşısına geçerek şiir okudu ;

      " Bugün 23 Nisan

       Neşe doluyor insan " diye....

      Oysa bayramı bayram gibi kutlayamayışın üzüntüsünü taşıyordu çocuk.

     Gördüğümüz ve yetkili ağızlardan duyduğumuz kadarıyla, ülkemizde uç beş ay devam etmesi olası olan mevcut durum Ramazan Bayramını da " bayram " gibi kutlayamayacağımızın göstergesidir. Bir ay sonraki bayramda topluca yakınlarımızın mezarını ziyaret edip birer dua okuyamayacağız. Aile aynı sofranın etrafında toplanıp bayram yemeğine kaşık sallayamayacak. Çocuklarımız- torunlarımız el öpmeye gelemeyecek. Beyaz ütülü mendile sarılmış şekerleri ve bayram harçlıklarını alamayacak. Mahalleli çocuklar kapıyı çalıp bayramlık isteyemeyecek. Pencerede yol gözleyen büyükler çalan telefonlara cevap verecek, karşıdan gelecek bayram kutlama sesiyle sadece duygulanacak. " Bayramı bayram gibi " kutlamış olmayacak....

      Bayram öncesi bir yakının vefat etmemesi durumu hariç ; bayram gibi kutlanmamış bir bayramı ilk kez 13-14 yaşlarındayken yaşadım.

      Bayram haftasındayız . Dört kardeş bayramlık gömlek-pantolon ve ayakkabının ne zaman alınacağını beklerken; o gün babam anneme çocuklara bayramlık kıyafet alınmayacağını, bayram yemeği pişmeyeceğini, yani bizim evde bayram olmayacağını söyleyince hepimiz donakalmıştık. Bir suça adı karışmış ve tutuklanmış avukat olan yakın arkadaşı için bu kararı aldığını, arkadaşı bayramda tutuklu olacağından bizim evde de bayram olmayacağını kararlı bir şekilde ifade etti. Annemin itirazları ve dayım ile amcamların fikrini değiştirme istekleri de kar etmemişti. Bayram sabahı bayram yemeği pişmediğinden kahvaltımızı yapmış, ezik-büzük pencerenin önünde oturarak ; bayramlık elbiselerini giyinmiş, dönme dolaba salıncağa binmek için koşuşturan çocukları izledik. İzlerken de annemin üzülmemesi için belli etmiyor, yapmacık şakalar yapıyorduk.

       Bir çocuk için en zor şeylerden biri olan

      " bayramda bayramı yasamama " olayı ilk kez oluyordu ve bu olayın geri dönüşümü ile birlikte yaşantımın unutulmazları arasında yerini aldı.

       Arkadaşın arkadaş için yaptığı bu davranış biçiminin nasıl ibretlik bir geri dönüşüm getirdiğini anlatma gereği doğdu.

       Aradan seneler geçmiş, aynı arkadaşlık yoğunlaşarak devam ediyor ama bu sefer roller değişmiş. Ekonomik sarsıntı geçirdiği bir dönemde adı bir olaya karışan babam tutuklanmış , Yozgat Cezaevinde kalıyor. Ben de üniversite giriş sınavını kazanmış kayıt yaptırmadan önce onayını almak üzere ziyaretine gittim. Ayrılırken bana tutukluluğu ile ilgilenen ; seneler önce uğruna bayramı bayram gibi yasayamadığımız avukat arkadaşına uğramamı , selamını ileterek Yozgat´ta çok zor şartlarda olduğunu, en azından Mardin´e nakli konusunda yardımcı olma isteğini iletmemi istedi.

        Mardin´e döndüğümde amca diye tanıdığımız avukat beye babamın selamı ile birlikte isteğini ilettim. Beni oturtup teselli edeceğini, en yakın zamanda Mardin´e naklini sağlayacağını, üniversiteye gidişim ile ilgili tebrik edeceğini beklediğim avukat amcam(!) sadece kendisinden alacağı olduğu 17 bin 500 lirayı gönderip göndermediğini sordu. Şaşkına döndüğüm bu soru karşısında bir ara duraksadım, ardından parayı gönderdiğini ve kendisine ertesi gün vereceğimi söyleyerek ayrıldım.

         Sonra ne mi oldu ?...

        Evdeki iki değerli halı ve buzdolabını satarak amcama(!) parayı ödedim

        Babamın nakli olmadı, uzun süre yattıktan sonra oradan tahliye oldu.

        Ben o koşullarda üniversite kaydımı yaptırdım.

      Yaşantımın unutulmazları arasında yer almış olan bu konu ; her bayram geldiğinde duygularımı depreştirdi durdu..