İsrail’in vurulamaz efsanesi bitti, Demir Kubbe delik kubbeye döndü. İran’ın nükleer güç olma hedefi şimdilik engellendi.
ABD, barışı savaşarak getirmeyi tercih etti. İki tarafı da kurtarmış oldu. Kısmen de olsa başardı.
Diplomasi kanadında yer alan ve masada olan biz dahil bazı ülkeler – buna Rusya, Çin, İngiltere, Almanya, Suudi Arabistan, Katar, BAE gibi aktörler dâhil – ölü evinde imamı, düğün evinde nikâh memurunu beklemeye devam ediyor.
Sonuç olarak, en kötü barış savaştan iyidir.
Darısı, katil devlet İsrail’in soykırım yaptığı Filistinli ve Gazzeli kardeşlerimizin olsun.
Bir tarafta bunlar olurken, geçici de olsa ateşkes sağlanmışken, İran’ın İsrail’e saldırılarını fırsata çeviren içerideki vekil güç PJAK gibi unsurlar bu işten nemalanmanın ve İsrail’in taşeronu olmanın derdine düştüler.
İran halkı saldırılardan etkilenip toplu şekilde ülkesini terk etmeye başlasaydı, devreye girip içeride efendilerinin vekil gücü olarak kahpelik edeceklerdi.
Olmadı…
O olsaydı, YPG, PYD ve bitti denilen PKK, yeni görev emriyle ve konjonktüre bağlı olarak belki de yeniden devreye sokulacaktı.
Olmadı…
Türkiye Gazetesi’nden gazeteci dostum Yılmaz Bilgen geçenlerde çok önemli bir konuda haber yaptı.
Haber, “İsrail-İran savaşında 20 bin Yahudi, Güney Kıbrıs’a geçti. Rumlara göre bu kaçış bir İsrail oyunu. İki dünya savaşını fırsat bilip Filistin’e çöreklenen İsrail, son krizde aynı oyunu Kıbrıs’ta gerçekleştirmeye başladı.” içeriğiyle servis edildi.
Güney Kıbrıslı Rum kanadını yakından izleyen gazeteci Sefa Karahasan, şunları aktardı:
“Güney Kıbrıslı Rumlar şu an tüm topraklarını rehin verme ve kendi mülklerinde yabancı olma tehdidi ile karşı karşıyalar. Filistin örneği çok açık. Binlerce İsrailli sayısız mülk edindi. Sinagoglar, okullar, şirketler açtı. En hayati noktaları ele geçirdiler. İsrail’e ellerini verdiler, tüm bedenlerini kaptırmak üzereler. Türk-Türkiye düşmanlığının bedelini ödüyorlar.”
İsrail’in mevcut saldırılarının yol haritası niteliği taşıyan Yinon Planı’nda Kıbrıs’a özel önem atfediliyor. Siyonistler, kutsal olarak gördükleri Ada’nın tamamını ele geçirmek istiyor.
Kıbrıslı uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. İsmail Şahin, İsrail’in emellerini şöyle anlatıyor:
“Kıbrıs’ı, İsrail’in Akdeniz’deki güvenlik kuşağının ana merkezi olarak görüyorlar. Doğu Akdeniz’de enerji kaynakları için de Kıbrıs’a özel önem atfediyorlar. Ada’da artan İsrail varlığı yalnızca Türkleri değil, Rumları da rahatsız eden bir noktaya geldi. İki taraf da bu yığılmayı bir millî güvenlik sorunu olarak görüyor. Güney, İsrail’in askerî, istihbari ve enerji koridoru hâline geldi. Bu, sadece savunma değil, bölgesel nüfuz artırma ve tipik işgal zemini üretme stratejisinin de parçası. Saha gerçekliği, tarihî olaylar ve İsrail’in izlediği yöntem, bize Siyonistlerin esas büyük finali Kıbrıs’ta planladığını gösteriyor.”
Büyük Final Kıbrıs’ta olacakmış.
Buyurun gelin, bekleriz. Atınızla, itinizle, içerideki ve dışarıdaki kimliksiz destekçilerinizle bekliyoruz.
Gelirken beyaz çarşaf getirin.
Ya teslim olmak için bayrak yaparsınız, ya da gömülürken kefen olarak kullanırsınız.
Bunlara fırsat vermeyerek, savunma sanayisinde kendimizi geliştirmeye, dışa bağımlılığı bitirerek kendi göbeğimizi kesmeye devam etmeli; düşmana korku, dosta güven veren ve her türlü finale hazır bir şekilde yol almalıyız.
İçerideki ekonomik sıkıntıların aşılabileceğine, daha düzenli ve güvenli günlerin uzak olmadığına inanmalı, bunun için yönetenlere güvenerek ilerlemeliyiz.
Gaziantep özelinde durumların pek hoş olmadığını bilsem ve ifade etsem de; ulusal güvenliğimizin, millî duruşumuzun ve tam bağımsız Türkiye hayalimizin peşinden koşmaya, Kızıl Elma ülküsü şarkıları söylerken ite, köpeğe fırsat vermeyecek; ayağı yere basan ve nesillere varan politikalar yaparak, bugünkü nesli kurtarmanın derdine düşmeliyiz.
Biz finalimizi, Peygamber Efendimiz’in müjdelediği cennet mekân Fatih Sultan Mehmet Han ile 1453 yılında yaptık.