USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

İşini Sevmek: Psikolojik Sağlığın Gizli Koruyucusu

09-07-2025

 “İşini severek yapmak” bazen romantik bir ideal gibi görünse de, aslında psikolojik dayanıklılığın ve iyilik halinin önemli bir parçasıdır. İnsan, yaptığı işle bir bağ kurduğunda yalnızca üretmez; kendini de ifade eder, anlam bulur. Günümüzde birçok kişi, sabah kalktığında kendini işe hazırlamak yerine sadece “katlanmaya” hazırlanıyor. İstemeden, severek yapmadığı bir işte saatlerini geçiriyor. Bu durum sadece ruh sağlığını değil, uzun vadede fiziksel sağlığı da doğrudan etkiliyor.

İş doyumu düşük bireylerde, özellikle uzun vadeli duygusal yıpranma dikkat çeker. Sevmeden yapılan işlerde kişi, sadece görevini tamamlamaya odaklanır. Yaratıcılık, merak, gelişim arzusu gibi özellikler körelir. Bu durum zamanla bir “otomatik pilot” moduna dönüşür. İşe gitmek bir görev olmaktan çıkar, bir zorunluluğa, bir tür mecburiyete dönüşür. Bu da bireyin kendi hayatına karşı ilgisini yitirmesine neden olur. Bu noktada tükenmişlik sendromu devreye girer. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre tükenmişlik; işle ilişkili, kronik stresin yönetilememesi sonucu gelişen bir durumdur. Duygusal yorgunluk, işle ilgili olumsuz tutumlar ve profesyonel yeterlilikte düşüş olarak tanımlanır. Yani kişi hem içsel enerjisini kaybeder, hem mesleğine karşı soğur hem de performansı düşer. Sevmeden çalışmak, bu süreci hızlandıran başlıca tetikleyicilerden biridir. Ayrıca sevmeden yapılan işler, kişilerarası ilişkileri de etkiler. İşine karşı ilgisi azalan birey, ekip içi iletişimde daha tepkisel, çatışmalara daha kapalı ve içe kapanık bir tutum sergileyebilir. Bu da zamanla sosyal izolasyona ve iş ortamında yalnızlaşmaya neden olur.

Peki, bu durum işini severek yapanlarda nasıl görünür? Şöyle ki işini severek yapan bireyler, iş yüküne rağmen daha az tükenmişlik yaşar. Çünkü kişi yaptığı işle bir özdeşlik kurduğunda, karşılaştığı zorlukları bir gelişim fırsatı olarak görmeye daha yatkındır. Motivasyonun sürekliliği yalnızca dışsal ödüllerle değil, içsel tatminle de ilişkilidir. İşini seven birey, sadece “çalışmaz”; aynı zamanda kendini ifade eder, değer üretir ve duygusal olarak bağ kurar.

Psikolojide bu durumu açıklayan kavramlardan biri de “anlam arayışı”dır. Viktor Frankl’ın logoterapi yaklaşımında vurguladığı gibi, insanın temel ihtiyacı hayatta anlam bulmaktır. İş yaşamı, bireyin anlam bulabileceği en önemli alanlardan biridir. İşini severek yapan  kişilerde daha yüksek öz yeterlik, daha güçlü stresle başa çıkma becerileri ve daha sağlıklı kişilerarası ilişkiler görülür. İş doyumu, sadece işle ilgili bir değişken değil; genel ruh hâli, sosyal yaşam ve kişisel gelişim üzerinde de belirleyici bir faktördür. Yine yapılan birçok araştırma, işini severek yapan bireylerin depresyon, anksiyete ve tükenmişlik gibi ruhsal sorunları daha az yaşadığını ortaya koymaktadır. Bu durum, sevilen bir işin kişiyi sadece çalıştırmakla kalmayıp; ona ruhsal bir denge de sağladığını gösterir.

Toparlayacak olursak; işini sevmek sadece bir mesleki tercih olmanın ötesinde, bireyin ruhsal sağlığını koruyan ve yaşam kalitesini artıran önemli bir psikolojik koruyucu faktördür Bu nedenle, meslek seçimi ve çalışma alanı belirlenirken, yalnızca kişinin yetenekleri ve maddi beklentileri değil; aynı zamanda yaptığı işten aldığı anlam, değer ve içsel doyum da mutlaka dikkate alınmalıdır. İşini severek yapmak, sadece kariyeri değil; yaşamın bütününü şekillendiren, sürdürülebilir bir psikolojik denge ve doyum sağlamanın temel taşlarından biridir.