
?Taş kalpler durağında, herkes kendi yüzüne baksın?
Seni sevmek keyfe kâfidir Hesna
Sanma ki
Rüküş ağızlı bir fermanla boğulacaksın
Aşkınla tütsülenmiş ezgiler yazdım sana
Sanma ki şiirimin şehrinde sır olacaksın
Ah ettim beni sensiz bırakacak o cellada
Sen zaman hurcundaki hürriyetim
Paha biçilmez servetimsin Hesna
Narkoz yemiş öfkemi eze eze tuttuğum
Kesik sesimsin
Kendinden geçmeden önce
Al oturt beni ciğerinin köşesine
Ki dar boğazını yırtan çığlığını sarayım
Bırak derin vadinde nefessiz kalayım
Havadar çehrene oturan bu sorgu-sualden
Ürperiyorum artık
Al işte beni kollarına
Asırlık bir lahitin dipnotunda yerimi bulayım
Bırak, kırk ağıtlık bir paragrafın sonunda
Saçlarımı öbek öbek yolayım
Senden önce kimsemiz yoktu Hesna
Dupduru bir tabiat
Ve tabiatı duru ayaklılar vardı sadece
Ha bir de seni emziren Dicle ana vardı; zelal
Senden sonra Mushaflar, Kavimler, Nebiler
Bölük bölük teşrif ettiler
Altın, gümüş çanaklarda serin suyundan içtiler
Göğsüne vura vura basılan o akçeler var ya Hesna
O akçeler, gölgeni ağartan ay ışığında
Seni harcamaya yemin ettiler.
Gölgenin altında yazılan Avesta tanık
Bilge Zerdüşt´e ne şahika sözler yazdırdığını
Bilge Zerdüşt´e,
İlk seni sevmeyi öğreten Ahura tanık
Abraham´la Harran´ı büyüten Bra-xim şahit
Yüzüne bir çakıl taşı atanın hüsranını
Bütün tufanların müsebbibi insanlardı Hesna
Seni inciten, hüzün basamaklarını kıran
Hep bu doyumsuz insanlardı?
Sen uyuduktan sonra
Ağlaya ağlaya parmaklarımı ısıracağım belki
Seni boğan suyla hangi mevsim dirilecek Hesna?
Hangi yemiş gözyaşında tatlanacak?
Ne Nisan, ne Haziran, ne de Temmuz
Sen yoksan içimdeki tüm renkler Eylül olacak
Umut tükenmemeli Hesna
Umut hiç tükenmemli?
Serin bir ikindi vakti çağır cellâdını gelsin
Asırlık bahçende bir gece gecelesin
Göğsümde çırpınan kuşlar sakinleşmeden
Göğsünde biten kır papatyalarını sevsin
?Ki göğün kuşsuz, çiçeklerin sensiz kalmasın?
Bra-xim(Mağara kardeşliği)