USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

MARDİN BELGESELİ ile MARDİN TURU

16-09-2023

Belgesel kamuoyunu eğitmek, bilgilendirmek, yaşam kültürünü, tarihini yansıtmak hatta o günkü sorunlarını da yansıtmak amacıyla yapılan çalışmalardır. Belgesel reklam filmi gibi düşünülmemeli konu işlenirken özen gösterilmelidir. Belgesel çekiminin de kendine göre kuralları vardır. 

Nasıl kısa bir kitap okuma keyfini vermez, insana doyurucu gelmezse çok kalın bir kitap da okuru bıktırır kitabı yarıda bırakmaya sebep olur. Belgesel de aynı şekilde belirli bir ölçüde tutulmak zorundadır. Eğer birden fazla konu işlenecek ve uzun bir süreye gereksinim duyulacaksa o zaman seri belgesel çekilir. Bölüm bölüm sunulan belgeselde konular önemine göre sıralanır. Diyelim kim Mardin'de çekilen bir belgeselde tarihi yerler medreseler restoranlarla karışık sunulmaz. Önce tarihi yerler hatta yerlerin tarihi de anlatılır sonra günlük hayat  bölümünde de restoranlar çarşılar vesaire sunulur. Radviyye medresesini anlatırken Radviyye hamamını atlamak eksiklik sayılır. 

Belgeselde Midyat'a giden sunucu Midyat'ı önce şemmame, rami ve salatalığı ile anlatıyor. Zerzavata gelene kadar Midyat denince akla gelen o kadar çok şey var ki. Belgeselin sonunda bir bakıyoruz telkariden bahsediyor. Zaten çok uzun olan süreye dayanamayan izleyici izlemeyi çoktan bırakmıştır. Gitti Deyrulzafaran,  Turabdin, Yeraltı şehri, terk edilen köyler gitti, Anıtlıdaki Meryem Ana kilisesinde ilk Süryani kütüphanesi gitti. 

Tarihi medreseler çok yüzeysel bir şekilde anlatılırken gereksiz yemek, restoran, sabun gibi konular üzerinde duruluyor. (Restoranların sunduğu elliye elli tabaklarda sembusek, butlu pilav, içli köfte, sembusek, kibbe her şey var. Bunu gören sormaz mı “anne bu ne?” diye?) Bu arada da yüz yıllık Ammo Faysal'a süpermarket deniyor. Devam edelim yürümeye. Bu arada hiç müze, okul, postane göremiyoruz nedense.

 Koca Tellallar Çarşısı, revaklar, abbaralar, çeşmeler  bir yerlere saklandılar galiba. Unutuluyorlar.

Madder'den M.Selim Parlakoğlu ve İbrahim Yüksel duruma katkıda bulunuyorlar. Onlar olmazsa zaten belgesel yok sayılır. 

Selim Parlakoğlu iki önemli tarihi yaraya değiniyor. Artuklu hükümdarı Sultan  Meliki Nâsırüddin Artuk Arslan’ın mezarının gün yüzüne çıkarılmayı beklediğini anlatıyor. Bir iki restoran tanıtımından sonra Husamiye Medresesinin kaderine terk edilişini anlatıyor. Belgeselin belki de en çarpıcı konuları bunlar.

Sonra atlayıp Nusaybin'e gidiyoruz. Yine hızlı bir tur, gereksiz ayrıntı. Oradan Sultan Şeyhmus türbesine geçiyoruz ki filmin tam bu noktasında ses iyice bozuluyor. 

Nusaybin'de küçük bir konserimiz var. Rezan Koç 16 yaşında kız çocuğunu kaybetmiş bir ozan, yanık türküsünü dinlemek için ön beş dakika sunum yapan sunucunun susmasını bekliyoruz. Türkü'ye girmek için neredeyse sazını yiyecek adamcağız. Sunucu susmak istemiyor. Neyse sonunda dinliyor ve sanatçıyı alkışlıyorum. 

Daraya gidiyoruz fakat zamanımız daralıyor. Dara'nın drone'la çekilmiş üstten görünüşü muhteşem. Üç çeşit mezardan bahsediyoruz sunucumuz, orada da iki lak lak bir şak şak Dara'yı da bitiriyoruz. 

Sonra en yüksek restorana varıyoruz, adı Matera. Mardin'de Matera olmazsa olmazdı. Mardin kültürüne geleneğine en uygun yeri bulduk sonunda. “Mardin nire İtalya nire?” diyerek bakakalıyoruz. Ne içsek acaba bu İtalya'da ikizi bulunan restoranda. Neyse alacağım olsun, yazımda bahsettiğim için Matera'da Mardin usulü bir çay içeriz elbet bir gün.

 Daha anlatacak çok şey var belgesel ile ilgili ama 2,5 saatlik Mardin turundan sonra çok yorulduğum için özetleyerek bitiriyorum.

 Belgeselde, ses sorunu, yüzeysellik, işleyişte yetersizlik, fazla gereksiz ayrıntı, fazla abartı, fazla eksiklik ( en başta Mardin'in yetiştirdiği sadece 4 ünlü kişi mi var? Beni unutmuşsunuz), boş laf  var. Her günün sonunda yapılan vedalaşmaları kaldırırsanız biraz toparlanır belki.

Emek verenlerin iyi niyetinden şüphem yok, ben de işimi yapıyorum.