İnsan hayatında bazı şeylerin zamanlamasının yanlış olduğunu düşünmüşümdür hep, özellikle kadınlar için. Meslek hayatına başladığı sırada evlenir, yuvası değişir, yeni bir dünyada farklı koşullarda sorumluluk almıştır. Derken çocuklar girer hayatına, ömrünü çocuklarına vakfeder, annelik en kutsal meslektir. Meslek mi diyeceksiniz? Evet, bence meslek en azından anneliğe hazır olmak gerek. Kolay iş değil bir çocuğun sorumluluğunu almak, eğitmek, yetiştirmek, sağlığını takip etmek. Hepsi hayat denen yolun hemen hemen en başında, çocukluktan ergenlikten yetişkinliğe geçtiğimiz sırada çıkar karşımıza. Oysa anneliği emeklilikten sonra yaşamak ne kadar güzel olurdu. Mesela ben şimdi bir bebek sahibi olsaydım çok iyi bir anne olurdum. Neyse ki bebek yerine bir kedi edinebiliriz.
Annelik konusunda hep kendimi sorgular dururum. Kızım 30 yaşlarındayken Türkiye'ye dönüş yapmıştı. Tabii ki ayrı evde yaşayacaktı. Hafta sonları yanımıza geldiğinde güzel vakit geçiriyorduk. Fakat bizim yeni çocuklarımız kediler evi çok şenlikli bir hale getirdiklerinden kızımız rahatsız oluyordu. Bir gün çok sinirli bir şekilde bavulunu topladı, bana döndü;
"Ya kedi ya ben" dedi.
"Kedi" dedim tabii ki.
Artık o yetişkindi kendine bakabilirdi ama zavallı kedicik bensiz ne yapabilirdi? Zor ikna ettim kalmaya. Daha sonra benden fazla emek verdi kedilere. Her zaman kardeşleri saydı. Ben hala kedi annesiyim. Sadece kedi değil, başka çocuklar da edindim.
Bir oğlum oldu beş yıl önce. Kendiliğinden geldi. Aynı platformda yazdığımız Francis Gomez beni anne olarak seçmişti. Şanslıyım onun gibi bir oğlum olduğu için. Sevgisi, beni güldürmesi, güzel sözleri beni hep mutlu ediyor. Francis, Gambiyalı siyahî bir yazar, öğretmen, ampüte bir takımın antrenörü ve benim oğlum. Bacağının ampüte edilmesi tanışmamızdan sonra oldu. O sıralar ona nasıl davranacağımı bilemedim. Annesi de var dedim, sorumluluk almak istemedim. Ama çok derin üzüldüm.
Francis ile çok ilginç sohbetlerimiz oluyor. Bir gün maçımızı seyreder misin dedi. İlginç olacağını düşünerek kabul ettim. Bir Afrika ülkesinde 10-15 çocuk hepsi koltuk değnekleriyle futbol oynuyorlardı. Futbol sahası yok, toprak bir alanda çocukların arasında koşan horozların eşliğinde antrenman yapıyorlar. Daha sonra o çocuklardan ikisi Konyaspor ampüte takımına geldi. Telefondan canlı izlediğim için takip etmekte zorlanıyordum. Arada gelip telefona bakıyorlar ve beni görünce gülmekten yerlere yatıyorlardı. Merak edip neden güldüklerini sorunca onlara hak verdim. Beyaz olmam saçlarımın beyazlığı da katılınca onlar için ilginç bir görüntü oluşturuyordu. Aynı bizim siyahilere şaşkın bakan küçük çocuklarımız gibi.
Bir gün aramızdaki konuşma bir şekilde sertleşince "Benimle böyle konuşamazsın" deyip bütün hesaplardan engelledim oğlumu. Çok ayıp etmiştim, neredeyse bir Türk annesi gibi kafasına terlik fırlatacaktım. Francis çok üzülmüş olmalı. Kızımı kardeşi olarak kabul ettiğinden onu aramış, hesapları açmam konusunda beni ikna etmesini istemiş. Dönüş yapmak zorundaydım. O benim oğlum. Hasta olduğum zaman her gün arayan soran, teselli eden biri. Aklıma geldikçe hep kendime kızarım. Biliyorum şimdi bu satırları okuduğunda gülecek.
Francis şimdi İspanya'da yaşıyor. İspanyol vatandaşlığı almaya çalışıyor. Bacağının tedavisi, yeni bir protez yapılması uzun bir zaman aldı. Birkaç ay önce aniden beni aramayı kesti Francis. Oldukça merak ettim. Telefona da cevap vermiyor sosyal medya hesapları çalışmıyordu. Birkaç gün bekledikten sonra Gambiya’da çalıştığı spor kulübünü aradım. Neyse tanıyan biri çıktı yardımcı oldu. Francis'e haber uçurulmuştu. Telefonunu çaldırmış, onun için arayamamış. Yeni telefonunu aldıktan sonra eski rutine dönüverdik. En son görüntülü konuşalım dedi. Kız arkadaşı Müslümanmış, illaki görmemi istedi. Ne zaman bir Müslümanla tanışsa mutlaka beni arar tanıştırır. Arada gece görüntülü arar, telefonla yukarlardan tuttuğumda eşimle birlikte olduğumuzu görür "eyvah" anlamında bir nida ile kapatır telefonu. Gülüşürüz. Sosyal medyadan birlikte yaptığımız çalışmaları gören yabancılardan biri sordu; "Biyolojik annesi misiniz?" "Hayır" dedim" artık benim için fark etmiyor, anne dediyse annesiyimdir."
Francis İspanya’dan kabul aldığında önce annesini görmeye gidecek sonra İstanbul'da buluşacağız. Bana tembih ediyor "Sakın ölme, beni bekle." diyor Francis. Ben de ona bir şarkı söylüyorum hep. "Benim küçük güneşim" diyerek.
İyi bir anne oldum mu bilemiyorum ama en azından kedilerin annesi olarak iyiyim galiba. Beni anneliği en çok etkileyenler içinde annemden de önce Cumartesi anneleri gelir. Onlarla ilgili şiirlerim, yazılarım oldu. Hiçbir zaman onların yerinde olmayı istemezdim, gerçekten zor hayatlar.
Bu yazıyı Aslıhan ve Francis için yazdım. Birbirlerini kardeş kabul edenler için…
Nesrin Aykaç