USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

YILKI ATLARI…

30-05-2022

Yılgın, yorgun ve bitkin,

Terk edildiler kaderlerine,

Bir adada tek başına yaşamaya ama yılkı içinde...

Sözde özgürdüler,

Dörtnala geldiler hayata,

Adeta yaşadılar

Gemsiz ve eğersiz, yalın,  yalnız gittiler.

Sahipsizlik ve sevgisizlikti kaderleri,

Sevdiklerini yitirdiler,

Bilemediler  neden terk edildiklerini ,

O rüzgar gibi yelelerden

sevgi sıcaklığı çoktan kayboldu.

Yılkı atlarıydı onlar artık,

Ne yaşayacak bir haz kaldı

ne de öldüler...

      Nesrin Aykaç.

 Uzun zaman önce yazdığım bir şiir Yılkı atları Şiiri,  İstanbul Burgazada'da yaşayan bir arkadaşımın adaya terkedilmiş insanlardan söz etmesinden sonra duyduğum hüzün ile yazmıştım. Terk edilen bu kişiler genellikle ailelerinin adada kiraladığı evlerde yaşayan yalnız yaşlı ve hasta kişilermiş. Aileleri adanın onlar için daha güvenli olduğunu, kaybolma riskinin olmadığını düşünürlermiş. Aslında yapılan kaderine terk etmekten başka bir şey değil. Arkadaşım onları anlatırken “Hallerinden yalnız oldukları, mutsuz oldukları, kendilerine bakamadıkları belli oluyor.” demişti, kışın yazlık kıyafetlerini giymeyi sürdürüyorlar, genelde bakımsız perişan  bir halde yaşıyorlardı.

O insanların durumu bana yılkı atlarını hatırlatmıştı. Uzun yıllar hizmet ettikten sonra yaşlanınca adalara terk edilen, bir müddet sonra kendi aralarında yılkı halinde yaşayan yılkı atları.

Bu şiiri onlar için yazmıştım. Terk edilen atlar ve terk edilen insanlar...

Bugün okurken "adeta yaşadılar” sözünün ne kadar uyduğunu gördüm.

Adeta atlara has yürüyüş şekillerinden biri, atın dört ayağı yere arka arkaya, sıra ile tek tek bastığı, biraz ağır biraz temkinli bir yürüyüş. Aynı topluma güvenini yitirmiş insanların korku içinde yavaş, temkinli yürüyüşleri gibi.

Bu cümleyi bu yürüyüş şeklini bilmeden okuyan biri için "adeta" sözcüğünden aynı zamanda Doğan Cüceloğlu'nun deyimiyle mış gibi, yaşıyormuş gibi anlamı da çıkıyor.  Tevriye (iki anlamlılık) sanatı oluşmuş bir bakıma.

Gelelim kendi hayatlarımızı gözden geçirmeye; biz nasıl yaşıyoruz? O yılkı atları biz miyiz? Nasıl geldik nasıl gideceğiz? Arkamızdan ne diyecekler? Dörtnala mı, tırıs mı, rahvan mı gideceğiz?  Yoksa büyük ustanın sözünü ettiği o güzel atlarla adeta mı?

Ne demişti Yaşar Kemal;

  “O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.”