USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
MAGAZİN

ODUN SOBASI

Bu sefer ki hikâyemizin kahramanı  “Soba” 7 bin yıllık tarihi geçmişi bulunan Kadim kent Mardin’de eskiden sert geçen o kış aylarında her evin bir köşesinde kurulan odun sobasının etrafında bir araya geldiğimiz o günleri hatırlıyorum. 

ODUN SOBASI
28-01-2022 12:04
28-01-2022 12:19
MARDİN
Google News

Mardin’ de kışın geçen sert soğuklara karşı ısınmak için eskiden her evin odun sobası bir de anlatacak bir anısı vardı.  Kışın günlerce kar yağar, evden dışarı çıkamazdık. Kim bilir o evlerin o sıcacık odalarında ne hikâyeler anlatıldı ne anılar yaşandı.

 

İşte böyle başlıyor hikâyemiz…

Tek odada 10 kişilik aile ortamı ile yanan sobanın etrafında dizilen yünlü döşekler ve yorganlar içinde sıcacık samimi muhabbetlerimiz, hikâyelerimiz ve anılarımızı anlatacak her zaman birileri vardı… Sanki o çocukluğumuzun sobalı taş evlerinde şimdikinden daha fazla mutluyduk gibi gelir hep benim aklıma.

Her mahallede bir televizyon vardı

Hatırladığım kadarı ile 7-8 yaşlarındaydım. İlkokula daha yeni başlamıştım. Soğuk ve karlı bir Mardin kışıydı. 70’li yılların sonu 80’li yılların başlarında Televizyon denen alet, bizim Mardin toplumumuza yeni yeni girmiş.  

 

Fakirdik ama mutluyduk

 

Fakirdik babamın televizyon alacak parası yoktu. Ama mutluyduk… Mutlaka her mahallede bir televizyon vardı. Çocuktuk merak ediyorduk. Her gece sinemaya gider gibi bütün komşular toplanıp o eve gider gecenin yarısına kadar televizyon seyrederdik. Büyüklerimiz dalardı kaçak çayın sıcak sohbetine biz çocuklar ise o kutunun önünde saatlerce çizgi filmleri seyrede dururduk.  Abilerimiz ,ablalarımız ise  Cüneyt  Arkın’ın Koroğlu, Kadir İnanır’ın Selvi Boylu Al Yazmalım, Kemal Sunal’ın Hababam sınıfı filmini beklerdi saatlerce ….

Alevler harlandığında güm güm sesi,  hele bir de soba tutuşurken ışığı kapatıp tavanı izleyebiliyorsanız,  o oda bir anda bir hayal bahçesine dönüşüverir.

Kimi zaman da dünyaya dönmeniz için bir uyarı gönderir soba. Tam filmin en heyecanlı yerindeyken soba “Güm” diye bir şey patlatır içeride. Bir süreliğine herkes sese dikkat kesilip dünyaya dönse de filme kaldığı yerden devam etmek elzemdir. Komşunun evi dolarda misafirden ama ev sahibi sıkılmazdı, ahlayıp püflemezdi. Sonuçta Misafire hizmet etmek bir ibadet gibi sayılırdı. O vakitte

 

 

Samimiyet vardı, yardımlaşma vardı

 

 Yıllar böyle geçti. Hakikaten de hepimizi aptallaştırmış da, o zaman anlayamamışız bunu... Tek katlıydı o sobalı evimiz bir de avlumuz vardı. Kapı komşumuzun hemen yanı başımızdaydı. Mahallede herkes sanki akrabaydı bir biri ile… Annemizin yaptığı yemeği ev halkı tatmadan mutlaka komşuya da ikram ederdi. İçli köfteleri, kaburgaları, sembusekleri, işkembe dolmaları, Yemek tabakları komşuya götürmek için komşular arasında bir yarış vardı. Komşunun parası yoksa komşu koşardı yardımına. Hasta ise bütün mahalle yanı başındaydı. Yalnız bırakmazdı. Düğün olur el birliği ile yardıma koşardık. Taziye olur yardıma koşardık. Gençler askere mi gidecek el birliği ile hemen kurulurdu yemek kazanları, Maddi manevi elimizden ne gelirse… Yardımına koşardık incitmeden… İşte öyleydi komşuluk ilişkileri…

Bayramlarda Müslümanı, Süryanisi, Yahudisi, Ermenisi, Kürdü, Türkü Arabı, Yezidisi, aynı avluda buluşur kucaklaşırdık. İkram edilirdi, bayram şekerleri, çörekleri mırrası, demli kaçak çayı… Ne güzeldi o yıllarda ki komşuluklarımız, birbirimize olan yakınlıklarımız, samimiyetimiz... Ya şimdi?

Belki üşürdük ama dostluklar bizi ısıtırdı

 

Kışın belki zor ısınırdık, çoğu zaman yorganlara sıkı sıkı sarılırdık ki üşüyüp de hasta olmayalım diye, ama komşuluk üst düzeydeydi her zaman için, birbirimizin evlerine selamsız sabahsız girerdik çoğu kere. Kimsenin başkasının ekmeğinde gözü olmazdı. Salonun ortasında duran sobaya yanaşır, kimimiz sohbet eder, kimimiz masal dinlerdik, kimimiz ödev yapardık. Elektrik kesilir sohbetler gaz lambası altında devam ederdi.   Kimse de üşüdüm demezdi. 

 

Ailenin ne demek olduğunu soba etrafında öğrendik

 

Soba,  bir kuşağın anılarında ve hayatında birçok yerde kendine ait bir köşe kapmıştır. Çok daha fazlasını da yapmıştır bizim için; Tüm aileyi bir arada tutmuştur.  Dışarısı soğuk olduğunda kızsanız da küsseniz de orada kalırsınız. Ödevlerinizi soba başında yapar,  akşamları mandalina yersiniz. 

Sabahları üşüyerek uyanıp annenize sarılırsınız. Bir odada uyumanın, birlikteliğin anlamını öğrenirsiniz. Aile olmanın ne demek olduğunu her kış bastıran soğuklarla birlikte, herkesi bir araya getiren soba öğretti biraz da bize…

 

İnsanların bir birine paylaşacağı bir hikâyesi vardı

Kışın havanın soğukluğu ile eve kapanan insanlar akşam olunca sabaha kadar yanan sobanın etrafında süren keyifli sohbetler, haftalarca bitmeyen hikâyeler, demli kaçak çayla süslenirdi, bir sonraki gecenin sırasını beklerdi ev sahipleri… O zamanlar samimiyet vardı. Muhabbet vardı. Sevgi vardı. Dostluk vardı. Yardımlaşma vardı. Paylaşma vardı. En önemlisi insanların birbirine paylaşacağı bir hikâyesi bir anısı vardı.

 

O Günler geri gelir mi? Bilinmez Ama…

Takii apartman kültürü hayatımıza girinceye kadar… Tarihi taş evleri, terk ettik, apartmanlara sığındık.  Anlatacağımız hikayelerimiz anılarımızı bırakıp cep telefonlara sarıldık.. Komşuluk ilişkilerini bitirdik. Komşumuzun kapısını çalmaz olduk.  O sıcacık sobanın etrafında kaçak demli çaylar eşliğinde yapılan keyifli sohbetleri terk ettik. Daha doğrusu dostlukları, yardımlaşmayı, muhabbetleri, paylaşmayı, sevgiyi unuttuk. Komşumuzun ismini dahi bilmediğimiz bir apartman hayatında, kültürümüzü örf ve adetlerimizi unuttuk. Ve dahası kendimizi unuttuk. Bir daha o günler geri gelmeyecek şekilde sobanın ateşinde yakarak kül haline getirdik. Ve artık o taş evlerin sıcacık odasında bir birimize anlatacak bir hikâyemiz bir anımız bile kalmadı…

Soba'ya ne oldu derseniz o artık anılarda kaldı. Maalesef....

Ş.E


Editor : Mehmet ÇELİK
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
ANKET TÜMÜ
ARŞİV ARAMA
E-GAZETE TÜMÜ
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ