USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
MAGAZİN

SANATÇI NECLA TAYSUN SAĞLAM İLE RÖPORTAJ

“TARİH DE SANAT TARİHİ DE YAZANIN ÜRÜNÜDÜR, GERÇEK DEĞİLDİR”

SANATÇI NECLA TAYSUN SAĞLAM İLE RÖPORTAJ
16-10-2021 22:12
17-10-2021 07:59
MARDİN
Google News

 Röportaj:Metin Aydın

Ailevi, siyasi ve mesleki sebeplerle Anadolu'yu gezme, görme, inceleme ve tecrübe etme imkânı bulan ve bu tecrübelerini her çalışmasın(d)a erkek egemen toplumda egemen olanın gözleri önüne seren, yansıtan, ifade eden Sanatçı Necla Taysun Sağlam; yaşadıklarına, yaşamına ve yaşamak istediklerine dair duygu düşüncelerini uzatmadan, sıkmadan ve özellikle sohbet tadında bizlerle paylaşmış.

 -Necla Taysun Sağlam kimdir?

1967'de 11 kardeşin onuncusu olarak dünyaya geldim. İlkokulu Ağrı'da ortaokulu İstanbul'a göç etmek zorunda kalarak Bakırköy Ortaokulu’nda tamamladım. Daha sonra Şehremini Lisesi’nde eğitimime devam ettim. Üniversite eğitimimi Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim-İş bölümü Grafik ana sanat dalında yaptım. Yine aynı üniversitede Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansımı “Halı Kilimin Modern Sanattaki İzdüşümleri”adlı tezle, 1994'te tamamladım. 1992’de yılında Sivas Kangal'da öğretmenliğe başladım. Sivas'ın tezime katkısı büyük oldu. Sivaslı kadınların halı kilime aktardıkları duyguları tezimin bel kemiğini oluşturdu. Bir kadın olarak dünyanın en güzel varlığı olan iki evlada sahip oldum. Ağrı'da başlayan yaşamım İstanbul, Sivas, Antalya, Lüleburgaz, Malatya ve tekrar İstanbul olmak üzere devam ediyor. Öğretmenliğe, anneliğe ve sanat yaşamıma devam etmekteyim.

 -Sanat serüveniniz nasıl başladı? Bu süreçte etkilendiğiniz kişiler, fikirler ve gelişmeler hakkında neler söylemek istersiniz?

Yaşadığım ülke koşulları gibi plansız bir başlangıcım oldu. Lisede resim çalışmalarımı beğenirdi öğretmenim fakat sanatı bir meslek ve yol arkadaşı olarak düşünmemiştim. Güzel Sanatlar sınavlarına arkadaşlarımla eğlence olsun diye katıldım. Bölüme başlayınca kendimi iyi ifade ettiğim alan olduğunu fark ettim. Tez danışmanım Bünyamin Özgültekin, hocalarım Basri Erdem ve Remzi Köklü yeteneğimi ve fikirlerimi geliştirmemde çok önemli yol göstericiler oldular.

 -Sanatçı kimliğinizin oluşumunda yaşama gözlerinizi açtığınız coğrafyanın realitesi ile sanatçı kimliğiniz arasında olumlu/olumsuz nasıl bir ilişki oldu?

Bu coğrafyada ben hep öteki oldum. Gerek kadın olarak, gerek kimliğimle gerekse doğaya düşkünlüğümle ötekileştirildim. Fakat bu durum beni yıkmak yerine güçlendiren unsur oldu.İlk olarak bu hissin bendeki yansıması, 12 Eylül öncesi babamın siyasi kimliği ve sağ sol çatışmaları sebebiyle ve okuyabilmek için ailemin bir kısmıyla birlikte göç etmek durumunda kaldık. Bu dönemde ötekilik hissini ilk kez deneyimledim. Aynı zamanda her koşulda varlığımı devam ettirme ve kaçmadan mücadele etme gücümü o zamanlar yaşadığım zorluklardan alıyorum. Kadın olarak öteki olduğumu çalışma yaşamımda mücadele ederken bir kez daha fark ettim. Eşit iş yaparsın ama erkek egemen toplumda daha fazla çaba harcaman ya da üzerindeki sorumlulukların altında ezilmeden dik durman gerekir. Sadece sanatçı değilsin; iş kadınısın, annesin, aşçısın, temizlik işçisisin, psikologsun, öğretmensin…

 -Dünden bugüne sanatsal çalışmalarınızı anlatabilir misiniz?

Atatürk Eğitim Fakültesi’ne girdiğimde duygularımı aktarabildiğim boya, kâğıt ve kalemle haşir neşir olmak, takdir görmek beni çok mutlu etti. İstanbul’da Merter ile Göztepe arasında gidip gelmek zor olsa da oldukça zevkliydi. Ana sanatdalı olarak grafiktasarımı seçmemdeki temel sebep piyasada çalışmaktı. Fakat daha sonra baskı resim dersinde kendimi daha iyi ifade ettiğimi gördüm. Öğrencilik dönemimde uluslararası baskı resim sergilerinde eserimin yer alması benim için dönüm noktası oldu. Grafiker olarak kısa bir süre çalıştım ama ülke koşulları özgün olmayı değil kopyala yapıştır mantığını dayattığı için piyasada çalışmak hoşuma gitmedi.Yüksek lisans sınavını kazanınca tekrar öğrenci oldum.Bu dönemde, yukarıda söz ettiğim gibi Sivas Kangal'a öğretmen olarak atandım. Bir yandan mesleğimi yaparken bir yandan da yüksek lisans tezimi hazırlıyordum. Bu hazırlık sırasında değerli tez hocam Bünyamin Özgültekin,“Madem Sivas'ta çalışıyorsun oradan yola çıkarak bir tez hazırlayalım”dedi. Bendeköy köy dolaşarak Sivas'ın zengin halı kilimlerini incelemeye başladım. Ama modern sanatla olan ilintisini de ekleyerek iki farklı konuyu birleştirdim.Ortaya "Halı Kilimin Modern Sanattaki İzdüşümleri" adlı tezim çıktı. Kadın olarak öteki olmayı orada gördüm. Çünkü Anadolu kadını halı kilimi dokurken belki teknik zorunluluk diye ifade edilse de stilizasyonu çözüp duygularını sembollerle anlatmıştı. Fakat modern sanat kurucuları olan erkekler aynı biçimleri kullandıkları eserlerle ilgili cilt cilt onları anlatan yazılarla sanat tarihinde yer alıyorlar.Sanat dünyasında yine kadının adı yok. Tarih de sanat tarihi de yazanın ürünüdür,gerçek değildir.Yaptığım resimlerde seriler oluşturmaya ve her serinin bir öyküsünü anlatmaya çalıştım.İlk serim kadının parçalanmış ev iş arasındaki durumu, üretim değil ambalaj olarak algılanması düzenine tepkimle ortaya çıktı. Renk kabul edilmeyen siyah beyaz ve gri ile ara renkleri kullanarak kadını ana eleman görmeyen topluma çalışmalarımla tepkimi ortaya koydum. İkinci serim ise suskun Anadolu kadınının kendini ifade ettiği motiflerini kullandığım seridir. Bu çalışmada tezimin etkisi ve hiç değer verilmeyen suskun Anadolu kadın portrelerini deforme ederek ince narin yüzüyle ifade ettim. Kadın portrelerinde gözleri ve dudakları beyaz bırakarak derin suskunluğunu dile getirdim. Üçüncü serim ise “Hücresim” serisidir.Kadın ve ceninin dokuz aylık serüvenini ele aldım.Neden diye sorarsanız, iki hamileliğim de sorunlu geçti… Kilo almam gerekirken kilo verip sadece serumla beslendiğim süreçlerde hastane odalarında küçük küçük eskizlerle bu seriyi başlattım.Eskizlerim, kendimdeki değişimi ve içimde büyüttüğüm canlıyı daha fazla anlayarak ve özümseyerek oluştu. Kızım dünyaya geldikten biryıl sonra Hücresim serisinin ilk ayağı olan sergimi Antalya'da açtım.Ardından İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Galerisi,İzmir ve Van olmak üzere sergim genişleyerek devam etti.Anadolu’nun doğurganlığını farklı Anadolu kentlerinde sergileyebildim. Bu kentlerde hamile kadın formu cinsel bir obje değil olağanüstü hayat veren canlı olarak görüldü.Bu algı benim kadın olarak umutlarımı taze tuttu. Bazı sanatçılar cenini eserlerinde işlemiş olabilirler ama dokuz aylık serüveni zorlu şekilde yaşayan bir kadın ancak daha doğru anlatabilir diye düşünüyorum. Şu anda sergileyemediğim iki serim daha var.Hazırladığım “Umutlar”serisindenbir tüyo verecek olursam, eserlerimi, ağaçlar ve tohum üzerinden doğanın ve kültürlerin yok oluşunu anlatan fotoğraf,video,cam rölyefle oluşturacağım. Sanırım,Hücresim'den sonra beni en çok heyecanlandıran serimolacak.Umutlar umudumuz olsun! İkinci bekleyen serim ise aile değerini anlatan 67adetağaç baskıportre barındırıyor. Baskı resmin bendeki değerinden ötürü bu sergimi ağaç baskı resim tekniğiyle taçlandırmak

 -“Sanat” ve “sanatçı” kavramlarının sizdeki karşılığı nedir? Bu bağlamda yaptığınız işleri nereye koyuyorsunuz?

Sanat ve sanatçı, yumurta tavuk metaforu gibi birbirini tamamlayan bir olgudur bana göre. Buna ilave olarak sanat; sanatçı,seyirci ve eser sacayağı üzerinde dengede duran, yükselmesiyle hayatımızı zenginleştiren ve insan olduğumuzu hatırlamamızı sağlayan bir varoluştur.Ne sanat eseri ne seyirci ne de sanatçı tek başına bir anlam ifade eder.Sanatçı, yaşadığı ortam ve kişiliğiyle, içinde barındırdığı duyarlılıkla birleşerek toplumla paylaşacağı eserler ortaya çıkarır. Seyircinin algısı da toplum ve yüzyılla ilintilidir.Bu bağlamda seyirci sonradan olgunluğa erişir.Çünkü eserler ve sanatçılar sonradan algılanıp benimsenir.Şuan yeni bir dönem yaşıyoruz, hızın alabildiğine arttığı bir dönem. Herşey gibi sanat eserleri de tüketiliyor. Bu yoğunlukta kim sanatçı veya hangi eser sanat değeri taşıyor bunu tartışmak için zaman olduğunu düşünmüyorum. Fakat bu sorun da kendi gerçeği içinde yeni bir yola girecektir; değişmeyen tek şeyin değişim olmasıgibi. Ben kendi sanatımı kâğıt ve boyayla başlayıp grafik tasarım, tuval, fırça, heykel, seramik, cam, şimdi ise dijitalle devam eden bir serüvenle ifade ediyorum.

 -Günümüz kültür sanat ortamı hakkında neler düşünüyorsunuz? Bu ortamda sanatçılar nasıl var oluyor?

Günümüzde farklı kültür ve coğrafyalarda sanat kavramının dinamiği farklı işliyor. Örneğin hâlâ bazı toplumlar toplayıcı veya avcı. Onlar, inançları gereği, sanat eserini bir büyü aracı olarak kullanıyorlar.Bir başka toplum ise realistik eserlerle beğenilerini birleştiriyorlar. Gelişmiş toplumlar ise bilimsel gelişmeler ışığında teknolojinin imkânlarıyla sürekli üretip tüketimin hızına hız kazandırıyorlar.Benim gördüğüm dijital çağın çocukları bu farklı kültürel devinimi ortaklaştırarak sanatsal ortamı birbirine yaklaştıracaklar. Ben her zaman gençlerle olmaktan ve onlardan öğrendiklerimle zamanı yakalamak peşindeyim. Sanat ortamı, Covid 19 salgınıyla birlikte en hızlı değişimin olduğu zaman diliminde. Galerilerin sanal ortama taşındığı, etkinliklerin sanal ortamda varlığını sürdürdüğü bir döneme şahitlik ediyoruz. Sanatçı için hem çok kolaylıklar hem de zorlukların bir arada olduğu tatlı tuzlu bir zaman. Sanat ve sanatçı bu yeni düzenle birlikte farklı bakış açıları kazanarak topluma ışık tutmaya devam edeceklerdir.

 -Çok dilli ve çok kültürlü bir ortamda doğan biri olarak,bu mümbit durumun sanatçı kimliğinize nasıl katkısı oldu?

Anadolu’nun zenginliği tartışılmaz.Biz sanatla yolunu birleştirenler bunun zenginliğini hep hissettik. Ben serüvenime Ağrı'da başladım. Birçok Anadolu kentinde yaşadım. Bu illerde çok kültürlülüğün mutluluğunu ve dramını hissettim. Anneannemin anılarından, Ermeni ve Kürtlerin dostluğunu, göçün hüznünü dinledim. Ağrı’daki mahallemde Azeri komşularımızın hürmet ve muhabbetini, 12 Eylül siyasi kavgalarının bile yıkamadığını izledim. İran'a göç etmek zorunda kalan ailemin hüzünlü hikâyeleri ve İran kültürünün bana kattığı zenginliği derinden hissettim. İstanbul'da ise Türkiye’deki çok kültürlü profillerden oluşan arkadaş çevremle tüm çatışmaları ve güzellikleri paylaştım. Çok farklı illerde öğretmen olduğum için kültürel anlamda ülkemi iyisiyle kötüsüyle tanıdım. Sanatsal çalışmalarımda bu yaşanmışlıkların etkisi fazlasıyla var. Kültürel ve farklı doğal koşullar da yaşamımda beni zenginleştiren bir diğer unsur diye düşünüyorum. Doğayı insandan ayrı düşünmenin mümkün olmadığı fikrindeyim.Kışın dondurucu soğuğunu Sivas ve Ağrı'da, yazın kavurucu sıcağını Antalya'da yaşadım. Beni ben yapan hem kültürel farklılıklar hem de doğal koşullardır.Umarım hep iyiye ve değerlere doğru bir yolculuk yaparım.

 -Sanatçı olmanın yanında eğitimci bir kimliğiniz de var… Sizce öğrencilere dönük nasıl bir “sanat eğitimi” olmalıdır?

Sanatçı ve eğitimci olarak ikisini bir arada yürütmek oldukça zor bir yaşam tarzı. Eğitimci olarak sürekli verme eğilimi içerisindesiniz.Sanatçı olarak ise koşulların sizi beslemesi gerekir. Farklı kültürel ve sosyal konumda yer alan öğrencilerle beraber oldum.Sanat eğitimiyle, birçok gencin yaşamına olumlu katkılar sunduğumu düşünüyorum.Sanat eğitiminin, öğrencilerin not için değil insani yanlarını keşfettikleri bir zaman dilimi olduğunu ifade ederek eğitimi kısırdöngü çarkından uzaklaştırmaya gayret gösterdim. Ben hep öğrencilerimden günümüzü yani yeni olan yaşamı ve bilgileri öğrendim.Tek taraflı öğrenme gerçekleştirmedim.“Ben bilirim”ci öğretmen egosundan uzak durdum. Paylaşımın dolubir ortam oluşturarak sanatın paylaşım olduğunu ifade ettim. Bana göre eğitimin içinde tecrübe sahibi olan öğretmenlerle eğitimin tüm sorunları çözülebilir.Eğitimde öğrencilerin kendilerini keşfedip “ben değerliyim”fikrine geldikten sonra kangrene dönüşen matematik ve yabancı dil sorunu bir çırpıda çözülür.Teorik dersler sabah yapıldıktan sonra günün geri kalanı sanat ve spor kulüpleriyle desteklenmelidir.Kendini keşfeden çocuk, özgüveni tam bir şekilde hayata daha güçlü sarılabilir.Toplum da doğal olarak bundan olumlu etkilenecektir. Eğitim şimdi, pandemiyle birlikte kurumları üzerinden değil farklı grupların dijital ortamda oluşturacağı eğitim ortamıyla yürüyeceği kanaatindeyim. Gençlerin sosyalleşme ihtiyacı ise sanat ve spor gibi faaliyetlerle, küçük gruplar halinde devam edebilir. Tek korkum gençlerin kendinden önceki nesillerle bağlarının zayıflaması veya kopmasıdır.Umarım bu olmaz.

 -Dünyayı kasıp kavuran pandemi sürecini bir sanatçı olarak nasıl okuyorsunuz? Bu zorlu dönemden çıkış mümkün mü?

Yüzyıllar içinde iki defa büyük salgın gerçekleşmiş. Bu da üçüncüsü. Salgın ve doğal afetlerin, insanoğluna, “Sen nesin?”diye sorduğunu düşünüyorum. İnsan doğanın bir parçasıdır. Egosuna yenildiği anlarda çok yıkıcı olduğu dönemlerde sorunlarla karşılaşıyor.Kendi yaşamımda çok zorlandığım, insanlığın ve insanların bana yarattığı güçlükve sorumlulukları çok fazla hissettiğim bir dönem oldu.Değerlerle ilgili büyük sözlerin çok sarf edildiğini fakat eylemlerin çok az insanda gerçekleştiğini gördüm.Kendi pencerenden bakıp söyleyeyim, değerlerin ve sanatın bu zorlu dönemde iyi bir yol arkadaşı olduğunu keşfettim.Sanatçı olarak zorluklarla mücadele ederken farklı teknikler öğrenerek sanat üretimimi daha da zenginleştirdim. Bu dönemde hem anne hem öğretmen hem de sanatçı kimliğimi sendelesem de bir arada yürütmeyi başardığım için mutluyum. Kadın olmak herhalde olumsuzluklardan olumluya evrilmenin yollarını bulmayı sağlıyor.

 -Gelecekle ilgili planlarınız nedir?

Gelecekle ilgili planlarım sorumluluklarımdan kaçmadan sanatıma daha fazla zaman ayırmak. Sanat üretimi içinde kalmak isteyen sanat eğitimi almış farklı özelliklere sahip gençlerle bir araya gelmek benim onlardan, onların da benden beslendiği çalışmalar yapmak için ortam oluşturmak istiyorum. Sanat eğitimi almış birçok genç ekonomik şartlardan dolayı sanat ortamından uzaklaşıyor. Onlara imkân sağlamak beni çok mutlu edecektir.Lüleburgaz’da Kepirtepe Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler ile resim öğrencilerini bir araya getirerek çok özel bir proje oluşturduk. Öğretmenlerimiz tecrübeleriyle öğrencilerimizin yollarını aydınlattı. Mandolinle yaptıkları müzikle ruhumuzu beslediler. Resim öğrencileri ise öğretmenlerimizin portrelerini çalışarak projenin temelini oluşturdular. Son olarak sergilenen eserler büyük ilgi gördü. Ben on yıl üniversite gençleriyle alternatif sanat ortamlarında çalıştım. Beş yıl İstanbul çapında resim öğretmenleri ve yetenekli öğrencilerle resim şenlikleri düzenledim. Öğretmen arkadaşlarıma bu sanat ortamının nasıl iyi geldiğini ve yetenekli öğrencilerin kaybolmadan sanatın içine aktardığımızın hazzını yaşadım. Bu deneyimlerim eminim güzel sanat ve üretim ortamları oluşturmamı sağlayacaktır. Özellikle bölgedeki kişilerin ve kurumların desteğini bekliyorum. Hem kurumları hem de gençleri ileriye taşıyacak bir olanaktır sanat çalışmaları. Sağlıklı toplumların oluşmasına da katkı sunacağı kanaatindeyim.

 -Son olarak neler söylemek istersiniz? Teşekkürler.

Hayat döngülerden ibaret, iyi ve kötü el ele. Bu röportaj, kötünün iyiye döndüğü an benim için. Emeğiniz için teşekkür ederim.

 


Editor : Mehmet ÇELİK
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
ANKET TÜMÜ
ARŞİV ARAMA
E-GAZETE TÜMÜ
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ