USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

BAHAR BARIŞ DEMEKTİ BİR ZAMANLAR

02-03-2020

        Cemreler düştükçe ılıklaşırdı yürekler. Kuş sesleri ile kucaklaşırdı ağaçlar, şenlenirdi bahçeler. Gökte ne çok dalgalanırdı renkli uçurtmalar. Balonu kaçan çocukların avazları bile tatlı gelirdi penceresinden sokağa bakan ihtiyara. Bahar ne güzel mevsimdi. Huysuz ihtiyarları, yaramaz oğlakları bile sevimli hale getirirdi.

         Beyaz hırkasını atardı toprak ve tüm canlılara yeşil yeşil gülümserdi. Geceleri yıldız yıldız açan gök, gündüzleri kuş, bulut, gökkuşağı açardı. Kardeşçe dans ederdi doğada her şey. Bahar, barış demekti bir zamanlar...

        Hiçbir bahar tanımamıştı ki yüreğim kötülük yer yüzünü yumuşakça terk etmesin ama bu bahar, başka bahara uyandık. Cemreler değildi de yurduma düşen, ateşler arasında kaldık. İğdelerin tatlı kokuları yerine keskin yanık kokularıyla doldu içimiz. Göğe ağan kuş sesleri değil, anaların acı feryatlarıydı. Biz ne zamanki yirmili yaşlarında baharını yaşamadan silah verdik ellerine çocuklarımızın ve de geri dönmemecesine yolcu ettik kınalayıp avuçlarını, bahar da bizi terk etti. "Bir ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe savaş cinayetti." ve tüm baharlar bilirdi bunu ama biz bilemedik.

       Şimdi ne yazılsa boş, ne söylense boş! Acıyı tatmamış, kör olmuş yüreklere ne anlatılabilir? Bir çocuğun nasıl yetiştirildiğini bilmeyene ne kadar işler lafımız? Mesela baharı hiç görmemiş, insanlıktan nasibini hiç almamış yüreklere kim nasıl anlatabilir ki ölümün acısını?

       Bu bahar bilmem fark ettiniz mi toprak gülümsemeye utanıyor. Bademler çiçek açmaya, limon çiçekleri  kokmaya utanıyor. Nasıl yeşillerimi giyineyim ki, diyor ağaç, masumların  kırmızı kanına bulanmışken kötülüğün eli. Yalnız başına bir kız gelinliğinin içinde kimsesizlikte kalmış ağlıyor, bir kadının eli karnının üzerinde babasını hiç göremeyecek evladını çaresizce okşuyor. Bir ana çerçevede okşuyor kınalayıp ölüme yolladığını bilmeden yolladığı yavrusunun soğuk resmini... O resimdeki bir daha hiç etten, kemikten olmayacak; anasının parmak uçlarına hep soğuk dokunurken yüreğini korkunç acılarla yakacak... Bir baba dışı serin görünürken içi yanmanın ne olduğunu iyice öğrenecek, kulağı her gece oğlunun merdivende bıraktığı ayak sesinde... Boş umutlarla atan yüreklerde, bir mum gibi tükene tükene, hiç gelmeyecek olanı beklemenin kavurucu acısı, zaman geçtikçe daha çok dokunacak.

      Ve bu yıl gelmeyecek bahar. Biz geldi sanacağız. Çiçek açmış ağacı birbirimize gösterip "Bak geldi." diyeceğiz ama bu, bir aldatmacadan ibaret olacak çünkü masum insanlar gençlik çağında ölmeden önce "barış" demekti bahar. Barış gelmezse bahar da gelmeyecek.

      Bir daha hiç...