USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

BANA BİR ŞANS VER

30-12-2018

Siz hiç öldünüz mü? Ben öldüm. Ölürken annemi de öldürdüm. Bilerek yapmadım bunu. İsteyerek zaten yapmadım. Oldu işte. Annemi ilk görüşümü böyle hayal etmemiştim. Kanlı bir camın ardından ona bakacağımı düşünmemiştim. Onu gördüğüm ilk gün kucağında olmak isterdim. Ak göğsüne yumulmak, kıvırcık saçlarından yayılan şampuan ve süt kokularını içime çeke çeke uyuklamak isterdim.  Oysa şimdi, kanlı bir fanusun içinden ona bakıyorum. Ölümünü izliyorum.

                Annemin alnındaki ter damlaları birbiri ardına yuvarlanmayı kesti. Yüzünün rengi yeşil sabuna dönmeye başladı. Göğsü, inip kalkmayı bıraktı. Çok değil yarım saat önce al al olan yanakları soldu. Başında koşturup duran celladımız;  bir nabzına bakmayı, bir terini silmeyi bırakıp zımk diye olduğu yere çakıldı. Annem celladımıza çok para vermişti ama beni öldürsün diye vermişti bu parayı. Ben her şeyi biliyorum. Kaç zamandır Şükriye´yle de bunu konuşuyorlardı zaten. Hatta üç hafta öncesine kadar evimize sık sık uğrayan ama artık hiç gelmeyen o adam da "Kurtul ondan!" demişti. Beni kastetmişti biliyorum. Sonra da kapıları çarpıp gitmişti. O adam hiç gelmedi bir daha. Adamın gelmediği her gece annem çok ağladı. Bizim eve artık sadece Şükriye geliyordu. Annem, "Ben ne yapacağım Şükriye abla?"diye umutsuzca iç dökmeye başlıyordu. "Bulacağız bir yolunu, üzülme." diyordu Şükriye de. Ben de katılıyordum konuşmalara "Anneciğim üzülme, küçücük parmaklarımı siyah saçlarında gezdireceğim tatlı tatlı, acelesiz seveceğim seni. Binlerce kez öpeceğim. Anlamsız sorular sormayacağım sana. Benim babam kim? demeyeceğim mesela. Çok mutlu olacağız, bana bir şans verirsen." O, hiç duymuyordu beni. Her gün benden kurtulmak ve nefret sesli adama kavuşmak için doktor doktor dolaşıyordu. Böyle, doktorlara gidip geldiği bazı günlerde Şükriye´nin kapısını çalıp onu bize çağırıyordu. Hep aynı konuşmalara başlıyordu:" Bu doktor da yanaşmadı. Kurtulamazsam dönmeyecek bana, açıkça söyledi. Bu evin kirasını da ödemezse karda kışta nereye giderim?" Şükriye bu konuşmaları dinliyor dinliyor en sonunda "Senin için araştırıyorum bulacağız bir yolunu."diyordu. Annem sayıklar gibi sık sık "Telefonumu da açmıyor. İş yerinin önüne gittim yine çıkmadı karşıma. Yok, dedirtti. Gücüm yetmedi adamlara yaka paça attılar kapı önüne." diyordu. Şükriye anneme biraz yemek getiriyordu. "Oh be, Şükriye, acıkmıştım. Sen de olmasan annem hiç yemek vermeyecek bana. İkimizi de aç bırakıyor zaten." diyordum ben de. Birkaç kaşık çorba içiyorsam Şükriye´nin sayesindeydi.

                Yine doktordan döndüğümüz bir akşam bu kez Şükriye çaldı kapımızı. Kapı açılır açılmaz "Buldum!" dedi. Annemin "Sahi mi?" diyen sesi cıvıltılıydı ancak korkuluydu da. Ne yalnız sevinç ne yalnız üzüntü sahibi bir sesti bu.  "Şu kağıdı al, üzerinde adres ve telefon yazıyor, Melahat gönderdi diyeceksin unutma." diyerek bir kağıt uzattı anneme. Annem kağıdı katlayıp cebine koydu. Sonra başka  mavi mavi ve aynı boyda kağıtlar da verdi  Şükriye. Paraymış. Annem "Nasıl ödeyeceğim hakkını."dedi ona. "Hele bir kurtul da, birlikte çalışacağız ya." dedi o da.

"Sen de gel abla." dedi annem.

"Gelemem, yarın çok önemli kişiler var ekemem onları. Sen sabah gecikmeden git  olur mu? Allah kurtarsın." dedi ve sarıldı bize. 

Ölmeden önceki gecemizdi bu. Şimdi yıllar olmuş gibi uzak. Ölünce zaman yavaşlıyor. Son gecemizde annem sırt üstü uzandı kanepeye. Elini karnına koydu. Hiç uyumadı. Hiç konuşmadı benimle de. Çok ağladı. "Ben susadım." dedim duymadı beni. "Ağlama, seni çok seviyorum." dedim yine duymadı. Sabah erkenden giyindi. Biliyordum benden kurtulmaya gidiyorduk. Celladımızın beklediği odaya girmeden elini karnına koydu tekrar. Son bir ümitle elinin üzerine ayağımı yükseltip hafifçe teptim onu.  "Böyle olsun istemezdim, affet beni." dedi. Ben var gücümle bağırdım. "Bana bir şans ver!" o yine duymadı.