USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

HATIRLAMAK

HATIRLAMAK
02-04-2021

Kıyısını dalgalarıyla döverek  genişletip özgürleşmeye çalışan yeşil deniz gibiydi gözleri... Gözünün rengi gözümün rengiydi aslında. Birbirimize ne kadar çok benziyorduk. Zaman zaman pencerenin önünde oturup dışarı bakıyordu uzun uzun. O zaman bir sis kaplıyordu bakışlarını. Hüzün sarıyordu tüm yüzünü. Ne içerideydi ne dışarıda olabilecekti artık. Günlerce oturdu bu pencerenin önünde. Gönlü gitmekle kalmak arasında çırpınıp durdu. Bir yanı kalmaktan yeme, içme, korunma adına hazıra alışmaktan ve karşılığında özgürlüğünü feda etmekten korkarken bir yanı da dışarıdaki hayatın verdiği özgür ama ölümle burun buruna olmaktan korktu.  Bu noktada da kendi iradesi değil, kendinden güçlü birilerinin iradesi devreye girdi. Çare yok, kalacaktı!

Ben de onun gibiydim işte. Benzeyen çok yönümüz vardı. Gözlerimin rengi; sanki suyunun mavisi, güneş ışığının sarısıyla sevişmiş de yemyeşil bir deniz haline gelmişti. İnsan sevemez olduğum, dışarıda olmaktan delice korktuğum günlerdi. Hayata karışmayı hem istiyor hem de unutmuş gibiydim. Oturduğu pencere önünde yanına sokuluyor, onunkiler kadar puslanmış gözlerimi uzaklara dikiyordum. Birlikte bir hüznü paylaşıyorduk. Konuşmadan ortak özlemin, korkunun duygudaşlığını kuruyorduk. Birbirimizi fark etmemizle tatlılaşan bakışlarımız zaman zaman çarpışıyordu. O zaman yeşili çağlıyordu gözlerimizin, ırmak ırmak akıyorduk birbirimize. O, hiç konuşmuyordu ama onu çok iyi anlıyordum. Bense bazen gevezelik derecesinde konuşuyordum yalan olmasın; yine de yadırgamıyordu, "Başımı ağrıttın." demiyordu. Hep müşfik bakıyordu. Sonsuzleyin bakıyordu. Çizgi çizgi ezberlemeye başlamıştı bence yüzümü. Kaz ayakları, alın, çene, dudak üstü derken bir kırk yaş yüzü haritasını çoktan çıkarmıştı yüzümde. Umutsuzluğumu, bezginliğimi, pişmanlıklarımı ve hatta isteklerimi de çıkarması işten bile değildi.  Sadece yüzüme değil derinime bakıyordu çünkü. İçimi ilmik ilmik okuyordu bundan eminim.

Zamanla onun gitmeye dair özlemi ve isteği; kalmaya dair de korkusu silindi. Benimse üstü çoktan örtülmüş bazı duygularım rutininde çarpan kalbimde yeniden  can buldu. Örneğin hoşgörüyü ve sabrı unutmuştum. Daha doğrusu son birkaç yıl içinde arkadaş, akraba, dost dediğim insanlar unutturmuştu bu duyguları. Şimdi bu duyguların canlanışı garip bir zevk ve hüzün veriyordu. İçimde dirilişler vardı. Her diriliş umuttu. Her diriliş aynı zamanda geçmişi hatırlatıp hüzün yaratıyordu. Umut, garip bir şekilde bu mini mini canlının varlığından kaynaklanıyordu. O varken artık ben de korkmuyordum. İnsan tanımaya ve sevmeye de eskisi gibi lüzum daha doğrusu istek duymuyordum. İnsan dediklerimizin söndürdüğü duyguları "Nankör kedi." dediğimiz ama hiç de öyle olmayan Dumancık açığa çıkarmıştı. Çok değil yetmiş gün önce evimize gelen ve  kısa sürede aileden biri olan bu deli kız bir kez minnet dolu, bir kez sevgiyle, bir kez anlayarak ve müşfikçe baktığında tüm umutsuzluğum siliniyordu.  Patisiyle yüzümü okşadığında ya da pütürlü diliyle battaniyeden fırlayan elimin sırtını yaladığında anlıyordum insanın aslında bir hayvanı sevmekle derinleşebileceğini.  Yeniden insan olmanın farkına vardım. Dünyadan ve başkalarından insanlık adına umudu kessem de kendimden kesmedimse  sayende be Duman.

Meğer bir insanı sevmekle biten duygular bir hayvanı sevmekle tekrar hatırlanabiliyormuş. Bana hatırlattıkların için iyi ki varsın.