USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Kentler, meydanlar ve Ankara.

08-07-2025

İtalo Calvino kitabı "Görünmez kentler"de şöyle diyor; 

"Yolculuk yapa yapa farklılıkların kaybolduğunu fark ediyor insan: her kent bütün öteki kentlere benziyor sonuçta, biçim, düzen ve uzaklıkları değiş tokuş ediyor aralarında yerler, 'biçim'siz, ince bir toz bulutu kaplıyor kıtaları."

Ankara'ya geldiğim gün daha ilk saatlerde, henüz havaalanından otele doğru yol alırken farkettim değişimi. Yeşil alanlar sanki yavaş yavaş azalıyor kentlerde. Kentler birbirine benziyor. Özgün bir renk  bulamıyorum şehirlerde. Ne İzmir’in mavisi ne Mardin'in nahit taşlarının sarısı ne de İstanbul'un ebrulisi, Ankara'nın yeşili yok artık. İlk duygular peşin yargılar olabiliyor. Havanın kapalı olması, hafif sis, sabahın erken saatlerinde yeşil alanların üzerindeki kırağı elbette ki yanlış bir algı uyandırıyor.

Havaalanından kaldığımız otele kadar geçen zaman içerisinde daha çok yeşil alan görmek istediği duyuyorum. Ağaçlar dökülmüş yapraklarıyla yol kenarlarında hüzün veriyor. Calvino’nun dediği gibi şehirler giderek benziyor birbirine.

Şehir insan ilişkisi duygusallık taşıyor tabii ki. Hayatınızın büyük bir kısmının geçtiği şehir memleketiniz oluyor, gönül bağı kuruyorsunuz o şehirle. Uzun yıllar yaşadığınız halde aidiyet duygusu uyandırmayan şehirler de olabiliyor. Kötü çağrışımlar uyandıran şehirler.  Çok kısa bir süre bulunduğunuz halde zihninizde özel bir yeri olan özlenen şehirler. İlk görüşte geri dönme duygusu uyandıran beton şehirler...

Kızılay'dan geçerken meydanın çok değiştiğini fark ediyorum, şaşkınlıkla bakıyorum etrafa. Sanki unutmuşum ben bu şehri. Bir zamanlar şehrin en büyük meydanı olan Kızılay küçülmüş, daralmış ve bir kavşağa dönüşmüş olabilir mi? Otuz yıl geçti son ziyaretimden sonra, az bir süre değil. Şehir de değişir, insan da, kitap da... Çok katlı binaların yapılmasıyla şehir hem enine hem boyuna büyürken içi de zorunlu olarak yapılan metro girişleri, duraklar ve üst geçitler ile  doldurulmuş ve bugünkü haline dönüşmüş. Ankara'nın kalbi ola ne bu meydan cumhuriyet tarihi ile yaşıt, adını burada bulunan  Kızılay Merkezi’nden almış. Daha sonra yıkılan merkez yerine Kızılay AVM yapılmış. Hızla geçiyoruz meydanı Selanik Caddesinde kalacağımız misafirhaneye doğru yol alıyoruz. Ertesi gün yürüyerek daha net göreceğim meydanın ne kadar değiştiğini. Ziya Osman Saba’nın İstanbul için yazdığı şiirin bir mısrası geçiyor aklımdan. 

"Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan

Minare minare, ev ev,

Yol, meydan." Göreceğim.

Kentlerin en büyük meydanları o kentlerin kimliğini yansıtır. Ne yazıktır ki nüfus artışı daha çok araç ihtiyacını doğururken, toplu taşıma ihtiyacının karşılanması adına yapılan yeni düzenlemeler, alt ve üst geçitler, metro girişleri, satış büfeleri ve sürekli kalabalık meydanların görünüşünü müthiş etkiliyor. Güven Park da Kızılay meydanında bulunan Cumhuriyet tarihinin ilk parklarından, Avusturalyalı mimar Clemens Holzmeister tarafından projelendirilmiş, içine Güvenpark Anıtı yerleştirilmiş, park adını bu anıttan almıştır. Anıt tüm ihtişamını korusa da Kızılay meydanının keşmekeşinde kaybolmuş sanki. Bu durum sadece Ankara için geçerli değil. Bugün İzmir Konak meydanı da aynı durumda, Saat Kulesi de kuru kalabalık içinde gözlerden kayboldu gitti.

Meydanlar açık kamusal alanlar olarak kentin paydaşlarının toplanıp sesini duyurduğu alanlardır. En küçük yerleşim birimlerinde toplantılar musalla denen ortak alanlarda gerçekleşirdi, artık köy meydanları bu ihtiyacı karşılıyor. Meydanlar, kamusal alanlar ihtiyaçtır. Meydan ve sivil toplum ilişkisinin temelinde meydanlara dökülmek, toplu protestolar yatar, bu eylemler insanların en vazgeçilmez haklarıdır. Kızılay meydanı, Tandoğan meydanı, İstanbul da Taksim, İzmir'de Gündoğdu meydanı politikaların ölçü ve değerlendirmesi için nirengi noktaları olmaya davet ediyor. Siyasi grupların başarısı meydanlarda ulaştığı insan sayısı, katılım ile ölçülüyor, meydanlarda meşruiyet kazanıyor. Meydanlar Demokrasi, Hürriyet veya Özgürlük gibi isimler alması bu ihtiyaca hizmet etmesindendir.

Kızılay meydanının tarihte bir ilk olma özelliği Cumhuriyet tarihinin ilk sivil itaatsizlik eylemi olan 555K bu meydanda gerçekleştirilmesidir. Şifrenin açılımını bilmeyenler için ben de tarihe not düşüyorum. O dönemde kendilerine baskı altında hisseden gençler bir protesto düzenleme kararı alırlar. Karar kulaktan kulağa şifre halinde yayılır. "555K", 5 Mayıs saat beşte Kızılay'da demektir açılımı. Eylem sırasında dönemin lideri Menderes meydandan apar topar ayrılmak zorunda kalır, gazeteciler tarafından meydandan uzaklaştırılır. O yıllarda henüz ilkokul öğrencisi olmama rağmen yaşananları daha sonra defalarca gazetelerden okuduğum için hayal meyal hatırlıyorum, daha sonrasında olanları hatırladıkça maalesef derin üzüntü duyuyorum. 

Meydanlara siner acıların sesi. Bu meydanlarda söylenen marşlar unutulabilir mi? Sloganlar, pankartlar, afişler ve bu meydanlarda yaşananlar daima hatırlanacaktır. Ne acılar yaşamıştır bu kedisi, keçisi ve kuğusundan başka bir şey yok denen şehir bu günlere gelene kadar. Hakkında yazılan kitaplar, marşlar, şiirler unutulabilir mi? 

Kızılay arka yollarıyla da çok değişmiş, tali caddeler, kafe barları, türkü barları, yayın evleriyle, yayın-kafeleriyle bir yayın merkezine dönüşmüş. Türkiye'nin kalbi olan bu şehri anlatmak öyle kolay değil. Daha çok gezmek  görmek lazım, bunun için de Ankara'ya tekrar gitmek lazım. Bir şehri tanımak için görmek yetmez, meydanlarında marş söylemek lazım.