USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

SINANMAK

30-10-2020

Bazen alıştığıyla sınanır insan.

Övüncünden vurulur sonra.

Yankısını yitirir sesi.

Kendi yansıması kör eder gözlerini.

Evet böyle yazıyordu son okuduğu kitabın 48.Sayfasında.

Sayfa'ya, sayfa ayraçını yerleştirip gözlerini ovuşturdu, yorgundu.

Rüzgâr perdeyi dansa kaldırmak telâşındaydı sanki, perde, narin bir gelin gibi nazlı nazlı süzüldü camda.

Serinlemişti odası, bir şeyler söylemeye yeltenen dudaklar gibi aralık duran oda camını örterken, gözleri gökte uçan kuşlara ilişti.

Birden sesini bir şiire biçmek istermişcesine, terziliğe soyundu.

"Mühürlenmiş gagaları sonbahar kuşlarının.

Şimdi sırlarıyla göç ediyorlar.

Birkaç tüy bırakmışlar mevsim-i hazan-a.

Dokunurken göğe yorgun telekleri."

Camı örtüp, beyaz tülü çektiğinde

Kahve mi içmeli dedi kendi kendine

Hem zihnimi açar toparlanırım belki.

Kahveyi, kahve makinasına emanet edip tekrar

kitabın 48. Sayfasına yöneldiğinde paragraf şöyle başlıyordu.

"Dizginsiz ihtirasların rakibidir zaman...

Gerçekten öylemi?"diye düşünürken, kahve makinası

kahveniz hazır sinyalini verdi.

Teknolejinin hızı dedi. Düşünmeye bile fırsat tanımıyor insana...

En sevdiği kahve fincanına kahvesini doldurup yavaş yavaş yudumladı.

Henüz kahve ve telve ayrı düşmemişti ki

Tekrar kitabı bıraktığı yerden eline aldı. Oysa, düşüncelerine bir soru imi koymuştu, kitabı bırakıp kahvesini almaya giderken.

Sorusu hâlâ zihin toprağında tohum olsada, cevabına erişmek için gelişip serpilmeli'ydi.

Bir ünlemin gölgesinde

titreyen kelimelerin çığlıklarını işitirken, ben nasıl susarım diyordu zihni, susmayacaktı elbet...

Hem, zihnin sefaleti kelimelerin yoksul oluşuyla göstermiyor muydu kendini?

Her düşüncenin hüviyeti kelimelerin sureti değil miydi?.

"Küçürek öyküde bugün"