USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

NAZENDE NAZ

09-10-2023

           Bu öykü geliri sokak hayvanları için kullanılmak üzere yayınlanan bir dergi için yazıldı ve yayınlandı.

      Bütün gece uyumamıştı, ilk kez evde çok sevdiği kedisi Naz'ı bırakarak tatile gidecekti. Durup durup kalkıyor, kedisini kontrol ediyor, kendi kendine konuşuyordu; "Kızım ben seni nasıl bırakıp gideceğim? Naz'ım benim, canım benim."

     Bütün hazırlıklar yapılmıştı. Birkaç paket mama aldı, ikinci bir kum kabı koydu banyoya; ne olur ne olmaz, koku kediciği rahatsız edebilir, birinci kum kabına girmeyebilirdi. Su için de ikinci bir kap koymuştu.

    Bir ara gitmekten vazgeçecek gibi oldu. Ya Deniz'in işi çıkar da eve gelmezse? Ya komşum kediyi kontrol etmeyi beslemeyi unutursa, diye ikircikleniyordu.

     Sabah Deniz’e telefon etti. Farkında olmadan defalarca "Naz'ı unutmazsın değil mi?" diye sordu. Deniz "Çocuklaşma anne" diyordu. "İlk kez kedi bakmıyorum hiç merak etme bir şey olmaz." diyordu Deniz. Yine de içine sinmiyordu Nazan'ın kedisini bırakıp tatile gitmek.

      Onu çok soğuk, yağmurlu bir kış günü okuldan eve döndüğünde tam apartmanın merdivenlerini çıkmak üzereyken kenarda, duvarla merdiven arasına sinmiş, nereye kaçacağını bilemez bir halde bulmuştu, yağmurdan ıslanmış yapış yapış olmuş tüyleriyle, küçük kafacığın küçük yüzünde iki kocaman göz ona bakıyordu sanki. Sanki bir emojiydi gördüğü. Duraksadı, "Sen de kimsin?" dedi, "Ne oldu sana böyle?" Kedicik ağzını açıyor, fakat sesi çıkmıyordu. Yolun gürültüsünden duymuyor olabilirim, diye düşündü. En iyisi ben buna bu gece alayım yarın sahibini mahallede ararım, dedi kendi kendine. Komşusu olan öğrenciler nasılsa ona yardım ederdi.

     Boynundaki fuları çıkararak yavaşça eğildi, kediyi fulara sararak kucağına aldı. Kalbi duracak gibi oldu. Kedi içi boş bir oyuncak gibiydi, çok zayıftı. Hiç karşı koymadı. Kedi Nazan'ın kucağında daire kapısına kadar çıktı, merdivenleri çıkarken neredeyse ağlayacaktı. Kedi çoktan hırıldamaya başlamıştı. Bu mutluluk hırıltısı olmalıydı.

     Yattığı yerde o ilk geceyi düşündükçe ertesi gün tatile çıkmak büsbütün zorlaşıyordu onun için. Nasıl hırıldamaya başlamıştı merdivenleri çıkarken. Nasıl buzdolabından çıkarıp ısıttığı sosisleri peynirleri kendinden geçercesine yemişti. Kim bilir kaç zamandır aç biilaç sokaklardaydı. Ilık bir suyla tüylerini silerek temizlemişti. Ayaklarındaki yaralara ilaç sürmüştü. Kendi kendine, yarın ben bunu veterinere götürür aşı gerekiyorsa yaptırırım, tedavi ettiririm, diye düşündü.

     Nazan gereken her şeyi yaptı kedi için, ama yapmayı düşündüğü bir tek şey vardı onu bir türlü yapamadı. Kediyi tekrar sokağa bırakamadı. İki üç hafta içerisinde belirgin büyümüş güzelleşmişti Naz. Ona alışmıştı Nazan. Onu severken "Sana adımın yarısını verdim, canımın da yarısını veririm" derdi. Sonra gülümserdi, canım dediğim can verdiğim insanlardan en büyük ihaneti tattım, onlar için elimden geleni yaptığım şu insanlar senin kadar minnet duymadılar, derdi Naz'a dönerek. Naz sanki konuşulanları anlıyordu, onaylarcasına hırlıyordu. Bazen kucağına al diyor, iki elini göğsüne koyup yüzünü Nazan’ın yüzüne yanaştırıyordu. Bu seni anlıyorum demek miydi acaba?

     Artık beş altı aylık bir kediydi. Evine alışmıştı. Bütün günü uyuyarak geçiriyordu. Eve herhangi bir misafir geldiği zaman Naz ortadan kayboluyordu. Bir yere saklanıyordu. Sanki insanlara güvenmiyordu. Bir keresinde eve gelen misafir çocuk bütün evi talan etti kediyi bulmak için ama bulamadı. Kediler demek ki kendilerini güvenceye alıyorlardı.

     Yola çıkmadan önce tüm kontrolleri yaptı Nazan, tatildeyken evde Naz için gerekli mamaları kedi kumunu evde fazlasıyla yedekledi. Aklım evde kalmasın diye düşünüyordu ama ne mümkün, insan evde kedisini bırakıp bir yere gider de düşünmez mi?

     İzmir'de bir ay kalacaktı. Anahtarı komşusuna bıraktı. Kedi her gün kontrol edilecek, kumu temizlenecekti. Karşı komşusu olan genç üniversite öğrencileri "Siz hiç merak etmeyin." dediler. Demir korkuluğu olan küçük bir pencere evin havalanması için açık bırakıldı. Elinden geleni yapmıştı tatile gitmeden önce. Bütün tedbirler alınmıştı.

     İlk bir hafta her şey yolundaydı, kedi rutin hayatını sürdürüyordu, pencere kenarına çıkıp havalanıyor, tekrar yine bir sepetine yatıyordu. Komşu kontrole geldiğinde mutlaka saklanıyordu. Bir gün telefon eden komşusundan kedinin kaybolduğu haberini aldı Nazan. Çok üzüldü, adeta şok oldu. Komşuları zorlukla ikna ettiler, “Gelme, biz ararız buluruz, sen merak etme.” dediler.

     İçi içini yedi Nazan’ın. İstanbul'a gidip onu bulacağım, diyerek geri döndü. Evde aramadığı yer kalmadı, pencereyi çıkıp atlamış olamazdı. Yine de sokağı, bir arka sokağı gidebileceği her yeri aradı mahallede, bulamadı. Sanki yer yarılmış içine gömülmüştü ufacık kedi. Ağlaya ağlaya döndü İzmir'e, artık umudunu kesmişti.

    "Ayrılık acısını ilk kez böyle derin tattım" diyordu arkadaşlarına. "Ben onu çok sevmiştim, çok emek vermiştim ona. O benim annem babamdı, her şeyimdi. En azından nerede ne olduğunu bilseydim. Şimdi anlıyorum anneliğin ne demek olduğunu. Cumartesi annelerini artık çok iyi anlıyorum."

     Bir ay tamamlanıp da dönüş günü geldiğinde ağlayarak döndü İstanbul'a. Eve yaklaştıkça ayakları sanki geri geri gidiyordu. Eski huzuru bulamayacak tekrar yalnızlığa gömülecekti sanki.

    Eve girip eşyalarını yerleştirirken gözlerinden yaşlar akıyordu. Önce banyoya girdi, bir an önce yol yorgunluğunu atmalıydı. Banyoda saçlarını kuruturken bacağının arkasında bir dokunuş hissetti. Sanki kedisi gelmiş bacağına kuyruğunu sürtmüştü. Özlem insana ne yanılgılar yaşatıyor diye düşünürken bir miyavlama sesi duydu. Şaşkınlıkla eğilerek arkasına baktı. Aman Allah'ım Naz oradaydı. Gözlerine inanamadı, hemen eğildi, aldı kediyi kucağına ve ağlamaya başladı. Mucize miydi bu? Bağırarak soruyordu; "Kızım sen neredeydin? Benden niye saklandın?"

     Sonradan yaşadığı bu olayı anlatırken kedilerin travma yaşadıktan sonra insanlardan korktuğunu ve saklandıklarını öğrendiğini, açlığa çok uzun süre dayanabildiklerini öğrendi. Naz onu beklemişti.