USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Seri Katil..

25-10-2023

 Bir yengece, doğru yürümesini asla öğretemezsiniz. 

Aristophanes

 Genelde iyimserim, ailecek alınan kararlara uyumluyum. Fakat bu defa aramızda durum değerlendirmesi yaparken tek başıma muhaliftim, ısrarla "hayır" oyu verdim. 

 Dünkü çocuk sayılan torunum bile “Aile içi demokrasilerde çoğunluğun dediği olur.” diyordu. Ne yapabilirdim ki? Çoğunluğun dediği oldu ve o zorba ailemize dahil oldu. Aile içi huzurumuzdaki değişim kaçınılmazdı.

 Geldiğinde ufak tefek, genç, tecrübesiz üstelik öylesine de sevimli biriydi. Sanki seçimleri kazanmış parti genel başkanı gibi kendinden emin, güzel günler vaat ederek daldı aramıza.  Havalardaydı sevinçten. Görmüş geçirmiş bir hanımefendi gibi davranıyordu, sokaktan gelen birinden beklenmez ve inanılmaz uyumlu bir davranış içindeydi.  

Tahmin edebiliyordum nasıl biri olduğunu. Daha önceki yaşanmışlıklardan dersimi almıştım. Ne demişler, tecrübe öğretir. Nereden bilecektim demiyorum, maalesef seziyordum. Çok iyi görünenler hep en kötülerdir.

 Kıpır kıpır etrafına bakınması, cin gibi denecek kadar açıkgöz bir duruşu ile ortalıkta sinek bile uçurmaması dikkat çekiciydi. Kurnazdı, pratik zekâsı vardı. 

Açıkçası tek beğendiğim yönü sessiz olmasıydı. "Bu bir lâl, helâl olsun helâl" demiş, ayıptır söylemesi sinsice sevinmiştim dilsizliğine. Kafamı şişirmeyecekti en azından. 

İlk cinayetiyle bir şok yaşasak da önemsememiştik olayı, vardır bir sebebi deyip geçtik. İçgüdüsel, kendini savunma, fıtratında var deyip cezalandırmadık bile. Cinayet taammüden değildi, affetmemiz de taammüden değildi, kendiliğinden oluşan bir iyi hal indirimiydi diyelim. İşin bir seri  cinayete dönüşeceği aklımızdan geçmezdi. Olur böyle şeyler dememek lazım, olmaz demeliydik. 

 İkinci cinayeti fark etmedik, öldürdüğünü hiç belli etmiyordu. Suç mahallini tesadüfen keşfetmeseydik hedeflediği kurbanlarından şimdiye eser kalmazdı. Eser miktar demek istiyorum.  

Cinayetler genelde kimsenin olmadığı sıralarda gece karanlığında, sessiz bir ortamsa gündüz aydınlığında da işlenebiliyordu. Dişi Frankenstein... Bazen kurbanların bir organı bile kalmıyordu.  

Eski bir hukukçu olan eşimin onu müdafaa etmesi sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Şeytanın avukatını oynuyordu. Timsah gözyaşları dökenler de vardı. Arkamı döndüğüm an fısıltıları duyuyordum. İyi ki bir siyasi değildi, yoksa yanmıştık.  

Gün geçtikçe semirmeye başladı. Yemek beğenmeyince tafra yapıyordu. Sanki “İstediğim yemeği vermezseniz giderim, bir iki kurban seçer yerim.” havalarındaydı. İyice korkmaya başladım, acaba bizi yeme olasılığı var mı diye Google'da araştırma yapmaya başladım.

 Son kurbanını mandalina ağacının altında yerken yakaladığımda elimde olmadan bağırmaya başladım. Artık kendimi tutamamış küfür etmeye başlamışım. “Yeter, yetmedi mi yaptıkların, yeter” dedikten sonra kullandığım cinsiyet ayrımcı küfürlerimi duyan yan komşu duvarın üstünden seslendi.  

"Hayrola Nesrin Abla? Neden bağırıyorsun? Duymazlar ki, yazacaksın. Millet kan ağlıyor, açlık yoksulluk bir yandan, işsizlik bir yandan, belediye hizmeti bile yok. Memlekette demokrasi yok, hukuk yok, adalet yok..."

 Aaa ne alâka? Ağzımı açamadan dinliyorum, karşı taraf konuşturmuyor. Tek taraflı akıl verme, şikâyet seansı devam ediyor.  Zar zor bir cümlelik cevap hakkı kaptım ve izah ettim.

 "Yahu bir durun, bir nefes alın, Balkız yine bir kuş öldürdü, ona bağırıyorum" dedim.

Rezil olduk mahalleye...