USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Bangledeş'te idamın düşündürdüğü

14-12-2013

Mucibur Rahman'ın, 7 Mart 1971'de Hindistan'ın da desteğini arkasına alarak Doğu Pakistan'da başlattığı bağımsızlık hareketi, 22 Aralık 1971'de Bangladeş Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile son bulmuş ve o dönem yargılanan tüm Pakistanlılar 1974 yılında affedilerek serbest bırakılmıştır.Kırk iki yıl aradan sonra, Doğu Pakistan El Bedr Hareketi tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen Dakka'nın Mirpur bölgesindeki katliamından sorumlu tutulmaya çalışılan Cemaat-i İslami eski Genel Başkanı 91 yaşındaki Prof. Dr. Gulam Azam ve Genel Sekreter Yardımcısı Abdülkadir Molla, bu hareketin üyesi olmakla suçlanmışlardır.   

Bu amaçla, 2010 yılında Şeyh Hasina Vecid talimatıyla yeniden faaliyete geçen Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi (ICT), deyim yerindeyse sürek avını çağrıştıran eylemlerle muhalefetteki partileri siyaseten sindirme hareketine dönüşmüştür. 
Abdülkadir Molla'nın Dakka Merkez Cezaevi'nde gerçekleştirilen idam cezasının Mirpur katliamının yapıldığı aynı zamana denk getirilmesi, Ocak ayında yapılacak seçimler öncesi bir mesaj niteliğindedir. Uzun zamandır bıçak sırtında devam eden Bangladeş'teki huzursuzluklar, bu idamla birlikte ülkede büyük bir kaosa dönüşmesi kaçınılmaz gibi gözükmektedir.
Bir dönem dünya ticaretine yön veren yelkenli gemiler için hayati öneme sahip kendir imalatının birincil merkezi sayılan dönemin İngiliz sömürgesi Bangladeş, buharlı gemilerin icadıyla birlikte, gitgide önemini yitirerek dünyanın en yoksul ülkeleri arasında yer almaya başlamıştır. Böylece 1757–1905 yılları arasında süregelen İngiliz egemenliği de sona ermiş oldu.
Sırf dünya kendir ticaretini elinde tutabilmek için Bangladeş'i bir buçuk asır sömüren İngilizler bile, İngiltere'nin ilk Müslüman kadın bakanı sayılan, Dışişleri Bakan Yardımcısı Pakistan asıllı Barones Sayeeda (Seyide) Warsi'yi, Bangladeş kurucusu Mucibur Rahman'ın kızı Başbakan Şeyh HasinaVecid ile görüşmesini sağlayarak bir bakıma idamın durdurulmasına çaba gösterdi.

Sayeeda Warsi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pilay ve Gabriela Knaul gibi isimler, Abdülkadir Molla infazının durdurulması için büyük çaba gösterirken, Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun ise konuyla ilgili bu ülkeyi ziyaret edip idamın durdurulabilmesi için hiçbir çaba içerisinde olmaması dikkat çekicidir. Eğer doğru ise,  Dışişleri Bakanı'nın ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'i arabulucu olması konusunda aramış olması, işin vahametini daha da artırıcı nitelikte olmuştur.

Başbakan Erdoğan'ın, kendisine yönelik yoğun tepkiler üzerine, idam öncesi son anda Başbakan Şeyh HasinaVecid ile telefon görüşmesi yapmaya kendisini zorunlu hissetmesi, sadece günü kurtarmaya yönelik bir girişimden öteye gidememiştir. Ne yazık ki, bu gibi hassas konularda, ‘bizden sonra tufan' (aprésnous le déluge) mantığıyla hareket etmekte olan İslam dünyası, Bangladeş imtihanında da sınıfta kalmıştır.
Bangladeş'te, 1971 olaylarını sorgulamak amacıyla kurulan Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi (ICT), bir bakıma Doğu Pakistan'ı Batı Pakistan'dan ayırma savaşını, Mutki Bahini (Özgürlük Ordusu) öncülüğünde başlatan düşünce, Bengal ve Pakistan Müslümanlarının bölünmesine karşı gelen Razakar (Gönüllü) ve El Bedr hareketlerini o dönemde pejoratif (aşağılayıcı) birer unsur olarak görmeye çalışmakta ve bu hareketleri itibarsızlaştırmak için tüm yolları kullanmaktaydılar.

Şeyh Hasina, Bengal bağımsızlık hareketinin öncüsü konumundaki Avami Birliği kurucularından Şeyh Mucibur Rahman ile Doğu ve Batı Pakistan'ın birlik ve bütünlüğünü savunan Prof. Dr. Gulam Azzam, arasındaki geçmişe dayalı siyasi mücadeleyi yeniden gündeme taşıyarak ve asılsız iddialarla, 5 Ocak 2014'te yapılması planlanan seçim öncesi siyasi rakiplerini engelleme yoluna gitmiştir. Bir başka ifadeyle, 1973'te Pakistanlı askerlerin yargılanması amacıyla kurulan ICT, katliam ve başka suçlardan yargılanan 110 Pakistanlı askeri Pakistan'a iade yoluna gitmiş ve başka yargılamaya gerek duymamıştır. Şeyh Hasina'nın tazyikleriyle bu mahkemenin 2010 ve 2011'de yapılan değişikliklerle siyasi bir kimliğe büründürülmesi ve Cemaat-i İslami yöneticilerinin bu mahkeme tarafından yargılanması, tek kelimeyle hukukun katledilmesi anlamını taşımaktadır.

18 muhalif partinin liderliğini yapmakta olan Begüm Halide Ziya liderliğindeki ana muhalefet partisi BNP (Bangladesh Jatiotabadi Dôl)'nin en önemli müttefiki konumundaki Cemaat-i İslami'nin seçimlerden men edilmesi karşısında, Ocak ayında yapılacak seçimlerin gerçekliliğinden söz etmek mümkün olmasa gerek.