Her insan kendi hayatının başrol oyuncusudur. Geriye kalan herkes ise figüran. Kimse kimsenin rolünü üstlenemez. İşte düşler de böyledir, sadece birine aittir, özeldir.
Düşleyebilmek, yaşayabilmektir. Vermeyin düşlerinizi?
Kendiniz olabilmek için düşlerinize ihtiyacınız vardır çünkü. Herkes kadar akıllı, herkes kadar başarılı, herkes kadar mutlu ve herkes kadar herkes olmayın. Herkes olmak size tahsis edilmiş bir sahnede figüran olmaktır.
Başkalarının ne düşüneceğini önemseyerek ötelediğimiz her isteğimiz bizi biraz daha yok eder. Oysa biz yok olmak için değil varlığımızı arttırarak ilerlemek için var edildik. Bilmek ve bilinmek isteyen bir yaratıcı tarafından kendimizi bulmamız için dünyaya gönderilen ve gönderilmeden evvel ruhlarımıza ruhundan üflediği canlarız ve birbirimizden farklıyız.
Bırakalım şu sürü psikolojisini biz koyun değiliz ki sürüde kalalım. DNA´larımız bile farklı birbirinden. Farklı bedenler, farklı ruhlar, farklı duygular içerisinde yoğruluyoruz hepimiz ve insanlığı bu şekilde oluşturuyoruz. Sevginin ve şefkatin evrensel dilini konuştuğumuz ve hissettiğimiz tüm zamanlar dışında tamamı ile sadece kendi ruhumuza aidiz?
Kendi gözünüzden bakmayı beceremediğiniz her yer karanlık bir sayfadan ibarettir. Kendi pencerenizin önünde durun, sislenmiş bakışlarınızı temizleyerek tebessüm edin, kalbinizi, beyninizdeki tüm güzel düşleri izleyin ve hüzünlenin. Kendiniz olma yolunda size karşı çıkan herkesi bir kenara koyarak nazikçe, koşmadan, öfkelenmeden ilerleyin. Kendi pencerenizden bakmayı öğrendiğinizde gönül gözüyle görmeyi de öğrendiğinizi fark edeceksiniz. Herkesin farklı imtihanlar yaşadığını, farklı konularda başarılar elde ettiğini, farklı şeylere üzüldüğünü ve farklı renklerde olduğunu göreceksiniz, en mühimi de kendinizi tanıyacaksınız!
Vermeyin düşlerinizi, siz sadece siz olduğunuz için yaratıldınız, başkası olmanız gerektiği için değil?
