USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

FİLLER VE DİREKLER

07-01-2020

Dost meclisinde muhabbet ederken arkadaşım bir kıssa anlattı .Çok da ilgimi çekti ve beni düşünmeye zorladı o kıssa.Kıssayı anlatırken kahkahalara boğuldu.Ağlanması gereken halimize hepimizin kahkahalar eşliğinde kulak kabartmamız, bizlerin ne halde olduğunu alenen ortaya koyuyordu.Gelelim kıssaya:

 Şahlar şahı Timur Şah hayvanları çok severmiş. Halkını da bu sevgiye ortak etmek için halkına bir fil hediye etmiş ve o fili çok sevmelerini, iyi beslemelerini istemiş. Gelin görün ki o fil çok oburmuş. Zaten geçimin sıkıntısı yaşayan halk şahın filini beslemekte çok zorlanmış. Ellerindekini, avuçlarındakini verdikleri halde fil bir türlü doymazmış. Geçim sıkıntısı canlarına tak edince halk ülkenin en bilge kişisine gitmiş ve ?Üstad önümüze düş bizi bu filden kurtar? demişler. Bilge kişi, ?Hep beraber şaha gidelim ve fili geri almasını isteyelim? demiş ve halkın önünde saraya doğru yürümeye başlamış. Saraya yaklaştıkça halk korkudan yavaş yavaş yürüyüş yolundan ayrılmış. Saraya yaklaştıklarında bilge kişi arkasına dönüp bakmış ki kimse yok. Saraydan içeri girmiş ve huzura alınmış. Şah: ?Ey bilge nedir benden istediğin?? diye sormuş. Bilge kişi, ?Şahım halkımız verdiğiniz filden çok memnun, bir fil daha vermenizi istiyor? demiş.

 Bir filden kurtulmak için birlik olup hareket ettikleri halde yolda o bilgeyi yalnız bırakanların başına ikinci fili "müstahaksınız" deyip musallat eden bilgenin yaşadıklarını yaşadığımız dönemlerde görmek ; tarihin tekerrürden ibaret olduğunu bir kez daha gösteriyor.

 Bizler kahkaha ile kıssayı kulaktan kulağa devam ettireduralım bizlere de ikinci bir fili hediye edecek bir çok bilge elbette bulunur!

 Her yazımda ısrarla vurguladığım sivil toplum , gönüllülük , sahiplenme bilinci , şiddetsizlik kavramlarının idrak edildiği ve uygulandığı bir ortam dileğiyle deyip başlayalım bugünkü yolculuğumuza...

 Bu yazımda da sizlere aynı teraneyi dillendirmekten gurur duyduğumu belirtmek istiyorum çünkü enfes geri dönüşler gerçekleştiriyorsunuz.Ve bundan aldığım kuvvetle yazmaya devam ediyorum.

İlk yazım olan İlklerin Önemi"nden bu yana binlerce okuyucuya ulaşmak benim için önemli bir durum. Çünkü aktarılmak istenen düşüncelerin okuyucu ile buluşması ve akabinde bunun icraata geçmesi için toplumsal bir bilinç oluşmaktadır.

 Değerli dostlar

Yolculuğumuzda bugün Mardin Artuklu ilçemiz 1. Caddede tur atacağız.2010 ile 2014 yılları arasında şehir merkezinde "Tarihi Dönüşüm Projesi´yle " minimum 50 yıldır dokunulmayan alt yapı (içme suyu , kanalizasyon şebekesi) yeniden revize edilecek , enerji sayaçları meskenlerden dışarıya alınacak , enerji direkleri kaldırılıp yer altından enerji kanalları çekilecek , şehir duvardan aydınlatma sistemlerine kavuşturularak görsel estetik ve tarihi doku ön plana çıkarılmaya çalışılacaktı. Çarşı , pazar yerleri ile ana cadde üzerinde bulunan esnafların iş yerlerinin revize edilmesi ile kamu kurumlarının yenilenmiş ve modern binalara kavuşması da bu proje ile gerçekleştirilecekti. Artuklu´nun tamamının UNESCO kültür ve koruma listesine alınması yerine şehirde bulunan tarihi yapı ve değerlerin envanterinin de yapılacağı proje, 2000 li yılların başından 2010 lu yıllara kadar onlarca kurum , kuruluş ve aktivistin fikirleri  ile süslenmiş ; herkesin bu şehir için ne kadar samimi olduğunu belirten detaylarla gizliydi.

 Proje metin üzerinde enfes olmakla birlikte tamamlanması halinde marka şehir olma yolunda önemli bir adım atacaktı.Yerel yönetimler ve dönemin STK larının da heyecanla - büyük istekle Mardin için birlikte hareket ettiği projede önemli yol kat edilmiş ve şehrin 4/3 ü revize edilmişti. Şehirde gerçek manada gözle görünen bir değişiklik yaşanmıştı. Ana cadde güzergahının en sona saklandığı projede yerel , jeolojik sorunlarla birlikte taşeron firmalara ödenek çıkarılmaması sebebiyle ana caddedeki çalışmalar ciddi bir şekilde sekteye uğradı.Bu durum da şehirde yaşayan vatandaşların ve bilhassa esnafın tepkisine sebep olmuştu.İşlerin aksamasına müsebbip olarak onlarca kişi ve kurum varken ;  kendini sorumlu hissedip vatandaşın yanında olduğunu göstermek isteyen dönemin belediye başkanı ve benim çok sevdiğim değerli hemşerimiz Avukat Sayın Mehmet Beşir Ayanoğlu  ilgili alana işleyiş hakkında bilgi vermek üzere nakloldu. (Yerel yönetim ve diğer yetkililerden sadece Sayın Ayanoğlu halk ile diyalog gerçekleştirdi.Başka diyaloglar yaşanmışsa da sadece kapalı kapılar arkasında yaşanmış , bu sorunların giderilmesi adına halka tatmin edici bir açıklama yapılamadı.)Öfke patlamasının ortasına büyük bir metanet ve sahiplenme duygusuyla giren Sayın Ayanoğlu´nun sözleri hala kulağımda: "Ben de sizden biriyim, sizlerin mağduriyeti hepimizin mağduriyeti,bu sorunun giderilmesi için ivedilikle hareket edilecektir."Sayın başkanın bu sahiplenme duygusu her birimizin içerisinde olsaydı o proje tamamlanacak ve şehrimiz rahat bir nefes alacaktı.Mamafih istenen olmadı ve proje son aşamada apar topar rafa kaldırıldı.Ve proje için kullanılan ana tutarın büyük bir bölümü (özellikle enerji hatlarının yer altından aktif edilme basamağı) sekteye uğradı.Şimdi yer altında ve sokak aralarında çürümeyi bekleyen on binlerce metre enerji hatları , sokak enerji panoları mevcut.Bu proje devam eder mi muamma ancak bütçenin bu şekilde heba edilmesinin müsebbipleri de hepimiziz ! Yerel basınımız da dahil olmak üzere kaçımız konu ile ilgili tek bir satır yazdık , kaçımız şehrimize ne kadar sahip çıktık kendimize sormamız gerekiyor.

 İlgili dönemde sokaklarda ve ana cadde üzerinde duvardan aydınlatma ünitelerinin yüzde yüzü ise aktif edildi ve yaklaşık on yıldır aktif bir şekilde kullanılmaktaydı. Sorun olmadan yıllardır şehri aydınlatan bu alt yapı ve enerji sistemlerine bir kaç ayda ne oldu da şehir ana caddesinde her biri devasa boyutlarda direkler dikilip üzeri LED ışıklarla bezendi? Bu aydınlatma sistemleri yapılma esnasında kaç tane sivil toplum örgütüne , şehir  tanıtım yetkililerine , şehirde yaşayan ve bilinçli kaç vatandaşa soruldu açıkçası merak ediyorum.İlla birilerine sorulup bir şeyler yapılacak diye bir kaide olmamakla birlikte bu şehir aydınlatma sistemlerinin şehrin estetiğine , tarihsel dokusuna , kimyasına ne kadar uyumlu diye kendime sormadan edemedim! Bütçe sorunları ile boğuşan bir durumumuz olduğunu her seferinde belirten kamudaki değerli yetkililerimiz acaba bu aydınlatma sistemleri yerine şehrimizin genelinin çukurlarla kaplı olduğunu görüp buraları öncelik listesine alsaydı daha iyi olmaz mıydı?

 Çok önemli bir detay olan ve en önemli yaklaşım olan bir konu da ; bu ve buna benzer onlarca soruyu sormaya korkan on binlerce bireyin adına kurban olmak benim için ne kadar mantıklı?Her yazımda "Başına bir şey gelecek, yazma" diyen ailem , "fazla göze batma" , diyen değerli dostlarımın benim adıma duydukları kaygıların tamamını yüreğimde hissederek satırlarıma son veriyorum.

 Devletimiz bizlere ifade özgürlüğü konusunda yasalarla belirlenmiş hak tanımışken ifade özgürlüğümü kullanamamanın üzüntüsünü yaşıyorum.Bunca yazıyı yazdın hâlâ ifade özgürlüğü olmadığını mı söylüyorsun diyen olabilir ! Ne yazık ki her sözcüğü onlarca kez tıraşlamak , yüzlerce kez düşünmek ve bu yazıyı en az bin defa okumak ve onlarca kez revize etmek ifade özgürlüğü konusunda benim özgür olmadığımı bana hissettirdi.

Sürçülisan ettiysem affola...