USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

KARLI BİR MARDİN GECESİ !...

21-01-2024
Değerli Dostlarım,
Hava soğukmu soğuktu hani.. Öğleden sonra başlayan kar yağışı ortalık kararmaya başlarken gittikçe hızlanarak artmış cadde ve sokaklar tamamen sessizliğe bürünmüş herkes erkenden evlerine çekilmişti. 80 li yılların başı aylardan ocaktı. Birdenbire bastıran sis, lapa lapa yağan karlarla karışarak Mardin göz gözü görmez hale gelmişti. Elektriklerde kesilince kor halinde yanan sobaya iki kürek daha Cizre kömürü atarak erkenden yatmıştım.
Ansızın kapımızın yumrukla vurularak gümbür gümbür çalınmasıyla uykudan fırlayarak uyandım. Saata baktım gece 3 e geliyordu. Kapıya yaklaştım. Mercekle baktım. Elektrik olmadığından gelenlerin yüzü görünmüyordu. Kim o diye seslendim.Kapıdaki adam
"abe Mıstafa Şeyhmus ene ifteh bab Allahı hällik"
diye kapıya vurmaya devam ediyordu. Mardin'de yaygın isim olan yüzlerce Şeyhmustan acaba hangisiydi. Kapıyı açtım. Dışardan gelen buz gibi havanın da tesiriyle kirpiklerine kadar karla ıslanmış simaen tanıdığım bu adam yarı arapça yarı türkçe evde hastası olduğunu, durumunun ağır olduğunu Allah için evlerine acilen hemen giderek bakmamı istiyordu.
-Hastaneye niye götürmedin dedim. Dün hastaneye götürdüğünü bugün hastanın daha ağırlaştığını, kar yağışı nedeniyle evden çıkarmasının artık mümkün olmadığını, sabahı beklerse ölmesinden korktuğunu peşpeşe süratle anlattı.. tereddütle durdum hele bekle diyerek kapıyı kapattım. Kapının önünde sesi geliyor, bana dûa etmeğe devam ediyordu.
Eşim Gülşen; hava çok fena, dikkat et, git istersen ne yapalım zavallı bu havada kapıya gelmiş, reddetmek günah diyerek hem ürkerek hemde çaresizce yüzüme bakıyordu.
Çok sıkı giyindim. Çantamı alarak kapıyı açtım. Kapıda çömelerek oturmuş adam sevinçle ayağa kalktı. Arapça yine dualar yaparak çantamı elimden aldı. Beyt Hacı Zeki Çorapçı binasının kapısından Hamam Hac Ramo sokağına çıkınca keskin bıçak gibi bir soğuk ve korkunç bir kar fırtınası ile yüzyüze geldim.
Üç yola zor bela yetiştik. Birinci caddeye doğru yürürken çoktan altı buz tutmuş, üstü nerdeyse yer yer yarım metreye gelmiş kar yığınlarının üzerinde düşmekten korkarak elimde el feneriyle sert ama küçük adımlar atarken;.
-"Abe Mıstafa Allah korusun aman düşme ahuy" diye koluma girdi.
Tam oradan geçerken Eczacı Gülseren Tüfekçioğlu hanımın eczanesinin nöbetçi eczane olduğunu hatırladım. Gerisin geri birkaç adımla eczanenın kapısına ısrarla vurup kalfasını uyandırdım. Beni görünce gözlerini oğuşturarak;
- "eş heyir doktor bey" diye kapıyı araladı. İçeri girmeden hastaya gittiğimi soyledim. İki izotonik birde yüzde beşlik dextroz serum ve setini istedim. Kullanmazsak bu bey geri getirir dedim. Tekrar yola düşüp kar fırtınasına dalarak zifiri karanlıkta düşe kalka devam ettik.
İş Bankasını geçip Mardin'in tarih kokan arka sokaklarına girince iş daha da korkunçlaştı. Kar, dar sokak ve dehlizleri nerdeyse tıkarcasına kaplamış çok dar olan yerlerde karların altı oyularak kabaltı, abbara gibi geçit oluşmuş olan yerlerden de zahmetle geçerek, zaman zaman kayarak, düşmeden çok şükür hastanın kapısına kazasız belasız ulaştık.
İçeri girdiğimizde kardan paltom, atkım ve üzerim görünmez halde, ellerim ise nerdeyse donmak üzereydi.
Evvela üzerimizi ve ayağımdaki botu çıkarttım. Çoraplarım, pantolonum bile sırılsıklam ıslanmıştı.
Duvardaki bir gaz lambasıyla aydınlanan büyük bir odaya geçtik. Sobanın yanına bana getirilen bir sandalyeye oturdum. Ellerimi ve ayaklarımı sobaya iyice yaklaştırdım. İşte o anda kocaman odada yanan bu gaz lambasının titrek ışıklarının loşluğunda bir yer yatağında derinden bir iniltiyle yatan hastayı gördüm.
Hastanın başında sessizce Kur'an okuyan bir hanım ve ayakta sessizce duran iki hanım vardı.
Birisi düzgün bir türkçeyle;
-" hele siz biraz ısının hastamıza sonra bakın lütfen kusurumuza bakmayın bu havada böyle bir gecede sizi rahatsız ettik ama minnettarız doktor bey" diyerek bir bardak çay uzattığında gözünde yanağına doğru süzulen bir damla yaşı farkettim.
Hasta neyiniz olur diye sordum.
-"Komşumuz ama bize çocukluğumuzdan beri annemiz gibi yakındır. Ammo Şeyh lafa karışarak
-" biz hepimiz komşusuyuz doktor bey" dedi ve anlatmaya devam etti.
Kocası ölmüş, oğlu İzmir'e çalışmaya gitmiş. Akrabaları varmış ama hepsi dışardaymış. Böyle bir havada, böyle bir gecede bu insanlık beni inanılmaz bir şekilde etkilemiş ve çok duygulanmıştım.
Ammo Şeyh'e dönerek
-yani sende komşususun helal olsun sizin gibi komşulara dedim.
Ellerimin soğuğunu hastaya vurmamak için sürekli oğuşturarak ısıtmak istiyordum. Çantamı açtım. Steteskop ve tansiyon aletini de ısınması için sobaya yaklaştırdım. Yeni demlenmiş çayı da içince biraz kendime geldim.
Hastayı gaz lambası altında muayene ettim. Daha yanına yaklaşırken aldığım aseton kokusundan diyabetik ketoasidoz olduğunu zaten anlamıştım. Beş yıldır diyabeti vardı. Düzenli ilaç kullanmamış, diyetine uymamış, üriner enfeksiyonda ilave olunca bu prekoma tablosu oluşmuştu. Bilinci açıktı. Ama durumu her an sıkıntıya girebilirdi. Getirdiğimiz 1000 cc.lik izotonik serumu hastaya hemen taktım. Bir saatte bitecek şekilde ayarladım. Bir de puşe olarak intravenöz sefalosporin grubu bir antibiyotik yaptım. İkinci serumu da hazırladım.
Hastanın yanından kalkarak sobaya yaklaştım. Ammo Şeyh hanımlara arapça acele bastık, sucuk, çay getirmelerini söylüyordu. Saate baktım. Saat beşe yaklaşıyordu. Elektrik halen gelmemiş, kar ise hiç yavaşlamamış savrulur gibi yağıyordu. Hastanın solunumu bozularak durumunun iyice kötüye gidebileceği ihtimali beni huzursuz ediyor, hem bu nedenle hemde zehir gibi soğuğun tesiriyle sıcak sobanın yanından kalkıp gitmeği göze alamıyordum.
Biraz daha kalarak ikinci serumu da takıp oturup serumun iyi gittiğini görünce kalkıp o zaman gideyim diye karar verdim.
Serum bitince hasta bayağı konuşmaya başladı.. ikinci serumu da iki saatte gidecek şekilde ayarladım. Çok düşük doz kristalize insülin de seruma ilave ettim.
Neden sonra elektrikler gelince hastayı bir daha konuşarak muayene ettim. Açıkca iyiye doğru gidişini gözlemleyince rahatladım.
Minarelerden Mardin semalarına, oradan uçsuz bucaksız ovaya yayılan Hafız Ali'nin feraciye duasını ve daha sonra bütün minarelerden okunan sabah ezanını dinleyerek arka arkaya yeniden demlenen sayısız taze çay içmeye devam ettiğimi neden sonra farkettim.
Hastanın nefesindeki aseton kokusu kaybolmuştu. 3.serum olan %5 lik dextrozu kristalize insülinle dozunu hesaplayarak hazırladım. Artık hastanın iyiye gidişinden emin olunca da toparlandım. Size kahvaltı hazırlayalım diyen hanımlara teşekkür edip, Ilaçlarını da düzenleyerek müsaade istedim.
Ammo Şeyh ne kadar tekrar tekrar ücret teklif ettiyse de bu çorbada benimde bir tuzum olsun diye kesinlikle reddettim. Kar dinmiş, ortalık giderek ağarmaya başlamıştı. Koluma girip onunla birlikte daha rahat dediği başka bir yoldan merdivenleri tırmanarak Kasım Tuğmaner Camiinin yanından birinci caddeye kadar çıktık. Orada ısrarlarına rağmen artık ben giderim diye kendisinden müsaade isteyip ayrıldım.
Tam orada Nurdağların karşısındaki fırından yeni çıkan mis gibi tüten bir Mardin ekmeği aldım. Birinci cadde esnafı yavaş yavaş dükkanlarını açıp kapılarının önündeki kar ve buz yığınlarını küreyerek caddenin ortasına doğru atıyorlardı. Hemen hepsiyle selamlaşarak yürüdüm. Kuyumcular çarşısında nerdeyse daha bütün dükkânlar kapalıydı. Değerli hastam lokantacı Münir Uzuner ise kalaylı bir sini kuzu kavurmayı yeni yapmış üzerinde buğusu çikarak vitrinine yerleştirirken beni görünce kapıya fırladı.
"-Ehlen Mustafa bey bundan yemeden seni katiyen bırakmam" diyerek koluma girip iki merdivenle aşağı inerek lokantasına girip oturdum. Harika bu kuzu kavurmadan eşim ve oğlum için de bir kap alarak parasını ısrarla siftah diye ikna edip ödeyip bu soğukta bana ağırlık etmesin diyerek çantamı da orada bırakıp geçerken alırım diyerek lokantadan çıktım.
Cadde hafiften hareketlenmeğe başlarken kolumdan tutup çaya, çorbaya, kahvaltıya davet eden hepsi birbirinden değerli bu insanlara teşekkür ederek eve doğru devam ettim.
Yolda yürürken kovulanın evinden çıkmayacağı buz gibi soğuk ve fırtınalı gecede başkaları için cansiparene koşuşturan iyi insanların, fedâkar komşulukların ve böyle vefâkar bir insanlığın ilelebet devam etmesi için hastasının iyileşmesine vesile olmuş yorgun, uykusuz ama mutlu bir hekim olarak C.Allah'a dûa ettim